4.Bölüm:"Tanrı"

76.3K 4.5K 1.4K
                                    

Yeniden merhaba, eğer bölüm beklemekten sıkıldıysanız yazmakta olduğum iki tane fantastik hikâye daha var. Onlara göz atabilirsini, adları;
❄️Gecenin Senfonisi
❄️Buzdan Cehennem

Sorularınız için ask.fm: standros

İyi okumalar!:)

-

Tek boynuzlu atlar, özel varlıklardı. Ne yazık ki zamanımıza kadar ulaşamamışlardı. Fakat geri döndürdüğüm at, benimle bir bütün olmuş gibiydi. Onu hissedebiliyordum, aramızda bir bağ vardı. Bu, o öldüğünde öleceğim anlamına veya birbirimizin ruh eşi olacağımız anlamına gelmiyordu. Sadece onun ölüm ve yaşam arasında ki çizgisini hissedebiliyordum.

Pekâlâ, insan olmadığım kesindi. Avcı değildim fakat element kullanıcısı da değildim. Element kullanıcılarının vücudu, avcılara nazaran aldığı darbelerde daha geç iyileşiyordu. Benim aldığım hasarlar saniyelere meydan okuyacak hızda iyileşiyordu fakat tanrıça olmak ve ben, uç kavramlardı. Ben, kitaplara konu olacak güzelliğe ve zekâya sahip bir kız değildim. Değil bir tanrıça olmak, yakınından bile geçemezdim.

"Ne tanrıçası?"dedim kaşlarımı havaya doğru kaldırırken. Bay isimsiz, şaşırsa da kendini çabucak topladı.

"Hiç, yok bir şey."dedikten sonra içeriye girdi. Yaptığına anlam verememiştim, doğrusu uzun zamandır hiçbir şeye anlam veremiyordum. Artık her şeyi düşünmeyi bırakıp, akışına bırakmaya başlamıştım.

Çok düşünmek, intihar etmenin çeşitli yollarından biriydi.

Sarıldığım atın tüylerine küçük öpücükler kondurdum. Parmaklarımla sivri boynuzuna doğru dokunduğumda gözümün önüne bir perde indi. Etraf, enerji hâline bürünmüştü. Cisimler veya görüntüler yoktu, sadece potansiyel enerjimiz vardı. Ne yapacağımı bilemez bir şekilde gözlerimi sıkıca kapattım. Kör olmamıştım, değil mi? Belki de boynuzu zehirliydi, olabilir miydi?

Gözlerimi tekrardan açtığımda hâlâ enerji boyutunda olduğumu fark ettim. Boyutlar arasında geçiş yapmıştım, kapana kısılmış gibiydim. Güçlükle atın üzerinden indim ve etrafa bakındım. İleride ki şelale, saf bir ışık sergilerken doğanın enerji kümesi, yeşildi. Ölü olan çiçekler ve bitkiler, siyaha yakın bir yeşildi, soluk bir yeşil.

Gözüme evin içinde ki Bay İsimsiz'in, enerjisinin ışığı akın etti. Ellerimi, ışık yoğunluğundan kısılmış gözlerime siper ettim. Gözlerimden aşağıya yaşlar süzülürken geriye doğru gitmeye başladım, ışıktan ne kadar uzaklaşırsam o kadar iyiydi.

Ayağım tökezleyince boşluğa doğru çekildim, dudaklarımın arasından çıkan tiz bir çığlık, tüm ormanda yankılandı. Bedenim, rüzgârlara ev sahipliği yaparken hızlı bir şekilde su ile buluştum. Burası, göründüğünden çok daha derindi.

Her geçen saniye yüzeye çıkmak için daha fazla çırpınsam da kıyafetlerim, bedenime baskı yapıyordu. Suyun içinde bir ses yankılandı. Bedenim, güçlü kollar tarafından esir alınıp yüzeye çıkartıldı. Bay isimsiz'in güçlü bedenine sarılırken akciğerlerimi parçalarcasına öksürdüm.

"İyi misin?"diye sordu endişeli bir şekilde. Güçlükle nefes aldığımda yüzümü, ona doğru çevirdim.

Siyah gür kirpiklerinin çevrelediği mavi gözleri, içinde bulunduğumuz suyun tonundan bile daha açıktı. Göğsüm, çıplak göğsünü dövercesine inip kalkıyordu. Koyu bir tona bürünmüş saçlarında ki su tutamları, elmacık kemiğinin üzerine damlıyordu. Kızıl bir gecenin tüm tonlarını içinde bulunduran dudakları, dudaklarıma fazla yakında duruyordu. Güçlükle geriye doğru çekilmeye çalıştığımda belimi saran kolları, onu bırakmama izin vermedi.

Son Tanrıça|BİTTİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin