47.Bölüm:"Evrenin Ruhu"

31.7K 2.3K 85
                                    

Multimedya, Nora'nın bir önceki bölümde olan gözleri.

Merhaba, bu bölüm final değil. Sadece sizi çok beklettiğimi düşündüm ve boş bir vaktimde birkaç şey karalayıp, sizinle paylaşmak istedim.

Bu arada size haberlerim var,  standros2 adlı hesapta yazacağım hikâyeleri belirledim ve sizinle konularıyla, karakterlerini paylaşmaya karar verdim. Bir tanesinin ön bölümünü bu akşam yazacağım henüz yayınlamadım.

Külden Kalpler: Anka Kuşunun soyuyla ilgili fakat çok daha farklı. İçinde bir sürü doğa üstü olay olacak, bunun için uzun bir süre araştırma yaptım. Umarım güzel bir kurgu olur.

Azura: Bu hikâyeyi henüz yazmadım ama bu akşam yazıp, yayımlayacağım. Paganizm ve cadılar ile ilgili uzun bir araştırma yaptım. Üç kural, özel festivaller, anlayışlar, meclisler ve çok daha fazlası. Bir pagan kitabı olacak diyemem fakat kendi hayal gücümle, bu anlayışları buluşturacağım. Sıradan cadı hikâyelerinden çok daha farklı olacağına emin olabilirsiniz çünkü uzun zamandır eski mitolojileri, alfabeleri ve anlayışları araştırıyorum. Umarım araştırmalarımın sonucunu alabilirim. ^^

.

İyi okumalar!:)

-

İnsanların ölmesi, yaşanmışlıklarının da ölmesi demek değildi. Bedenimin sınırlarında bulunan ruhların, kendine ait bir bedeni yoktu. Fakat düşünceleri ve acıları o kadar somuttu ki kendi bedenimden dışlanmış gibi hissettim. Gücün verdiği haz, damarlarımda bir nabız gibi atıyordu. Bir tarafım ölüm, diğer tarafım yaşamdı.

Bir çember oluşturmuştum ve içine hepimizi hapsetmiştim. Buradan çıkış bileti, taraflardan birinin ölümü olacaktı ve bugün, ölmeyi düşünmüyordum. Etrafımda binlerce ses vardı, hepsinin tonu ayrı bir renge boyanmıştı. Fakat zihnimde ki sesler o kadar yoğundu ki dış ortamın sadece frekansı bozulmuş  gibiydi. Savaş ilerlerken Nyx, saniyelere meydan okuyan bir hızda önüme geldi. Gri gözleri, vücudumu tiksintiyle süzdü. Onun keskin kılıcının aksine benim parmaklarımın arasında oynatılmayı bekleyen bir asa vardı. Güçle dolmama rağmen asanın enerjisi hâlâ baskın geliyordu.

"Şimdi ölmen, yazık olacak."dedi, alaycı bir şekilde. Fakat bakışları korku doluydu. Sadece alaycılıkla, korkusunu örtmeye çalışıyordu.

Ben bile gözlerinde gördüğüm yansımadan korkarken, onun korkmaması epey mantıksız olurdu. "Öleceğimi kim söyledi?"

Zaman yavaşladı, bizim dışımızda herkes ağır çekime alınmış gibiydi. Kılıçlar, havada asılı kaldı. Nyx, bunu bekliyormuş gibi gülümsedi. "Biz,"diye yanıtladı cümlemi. Zamanın yavaşlamasını Kronos sağlamıştı, dövüşümüzü keyifle izlemek için.

"Başlayın, çocuklarım."dedi, eğlenir gibi bir ses tonuyla.

Nyx, kılıcını sıkı bir şekilde kavradı. Gümüş kabzası, inci tanesi gibi parlıyordu. Gri gözleri yerini katran siyahına bıraktı. Kılıcı, bana doğrulttuğunda darbeye hazır bir şekilde bekledim. Kılıç, yüzüme ineceği sırada iç sesime güvenerek asayı kaldırdım. Asayla kılıç birbirine çarptığı anda yer sallandı. Nyx, usta bir şekilde darbelerini savuruyordu ve bende karşılık veriyordum, ikimiz de yara almamıştık. Sonsuzluğa uzanan darbeler, işimi zorlaştırıyordu.

Gücümü kullanmaya hazırlandığım sırada ensemden, sırtıma kadar yayılan acıyla yere yığıldım. Bu hissi oldukça iyi tanıyordum. Gözlerim, beni yaralayan kişiye takıldığında Nyx olduğunu gördüm. Şaşkınlıkla karşımda ki iki Nyx'e baktım. Ardından içlerinden biri değişmeye başladı, zafer kazanmış bir gülümsemeyle Jane karşımda belirdi.

"Gücümüzün sana yetemeyeceğini biliyorduk, sadece birkaç numara yaptık. Savaş bitti Nora."dedi Nyx gülümseyerek.

Gözlerimi kırpıştırarak etrafıma baktım, her şey hâlâ ağır çekimdeydi. Gözlerin bana odaklandığını buna rağmen görebiliyordum. Bu acı, daha öncekilerden çok daha farklıydı. Derim kızışıyor, iç organlarım parçalanıyordu. Soluduğum havanın içine zehirli moleküller saklanmış gibiydi. Boğazımdan yukarıya tırmanan acı, yerini simsiyah bir kana bıraktı. Ciğerlerim parçalanırcasına öksürmeye başladım, her seferinde daha çok kan geliyordu.

"İşte bu! Ölüyorsun Nora, sonunda."dedi, Jane gülerek.

Kronos, Jane ve Nyx'in çekilmesi için bir işaret yapınca ikiside geriye doğru yürüdüler. Tenimin katılaştığını hissediyordum sanki biri dokunsa parçalanacakmış gibiydim.

"Seni öldürmek istemezdim ama zorundayım. Üzgün değilim Nora, bana itaat etseydin böyle olmayacaktı."

Görüşüm parçalanmaya başladı, ses tellerim koparılmış gibiydi. Ağzımdan çıkan kanlar yüzünden konuşamıyordum, etraf parçalandı. Ölüyordum, kahretsin. Son saniyeme kadar bunu reddetmiştim ama şimdi, gerçekliği her bir hücreme yayılmıştı.

Ellerim, karnımı bulduğunda gözümden bir yaş süzüldü. Benim hatalarım olabilirdi fakat o, bunu hak etmiyordu. Gerçi kimse hak ettiği hayatı yaşayamıyordu. Gözlerim son kez Poseidon'u bulduğunda bana doğru ilerlediğini gördüm ama çok geçti. Onun her adımında ben daha çok ölüme yaklaşıyordum.

Gözlerimi sıkıca kapattım ve acının geçmesini beklemeye başladım. Saniyeler sonra acı yerini boşluğa bıraktı. Kanımda elektriklenen bir güç vardı, parmak uçlarıma kadar yayılmıştı. Acının kaynağı, diğer noktalarımdan çok daha sağlamdı.

"Kader, değişkendir. Aynı olan tek şey, ne için doğduğundur. Sen, savaşı durdurmak için doğdun. Gerçek seni serbest bırak,  katliam yaratmak pahasına."diye seslendi, Rhea ruhuma.

Gözlerimi açtığımda tenimin, gümüşi bir renge büründüğünü gördüm. Bir zırh gibiydi, gerçek beni çevreleyen. Tenimin üzerine altın ve gök mavisi renklerinde semboller kazınmıştı, birbiriyle iç içe girmiş sarmallar oluşmuştu. Her birinden ışık yayılıyordu. Saçlarım, tenime göre çok daha açık bir renkteydi. Görüş alanım tamamen değişmişti, dünyanın yaratılışından bu zamana kadar olan her bir değişimi görüyordum. Bulunduğum yerden doğrulduğunda Kronos ve Nyx ile karşılaştım. İkisinin gözlerinde gördüğüm iki şey vardı, ikisi de aynıydı.

Bir tanesi, gözlerimin açık bir mor oluşuydu. Etrafında kehribar rengi hareler vardı, özenle işlenmişti. İkincisi ise korkuydu.

"Bu olamaz, hayır. Evrenin seçtiği kişi o olamaz!"diye bağırdı, Nyx. Ardından ikisi de geriye doğru çekilmeye başladılar, bense gülümsemekle yetindim.  Çünkü bu sefer, kaçışı olmayan ben değildim.

Her bir özü, hareketi ve enerjiyi hissediyordum. Evrenle bir bütün olmuştum, evrenin ruhu damarlarımda geziyordu ve bu ruh, çevremde ki herkesten çok daha yaşlıydı.

"Yaratılışınıza hizmet etme zamanı."dedim fakat kendi sesimi seçemeyeceğim kadar ses vardı. Doğanın sesi olamayacak kadar sert, ruhlara ait olamayacak kadar canlıydılar.

Gökyüzü, uzayın rengine büründü ve binlerce yıldız, dünyaya doğru ilerlemeye başladı. Dünya, normal hızından binlerce kat daha hızlı bir şekilde dönüyordu. Her şey dağılıyor, eskiyle yeni birbirine karışıyordu. Bedenim, yıldız kümeleri tarafından sarıldı. İç sesim, yapacağım şeye muhtaçmış gibi çığlıklar içinde kalmıştı. Kronos, Nyx ve Jane'in ruhlarının özüne ulaştım ve bunu, dokunmadan yaptım. Özleri, dudaklarımın arasından bir nefes eşliğinde çekilmeye başladı. Nefes almak gibiydi ama çok daha zevkliydi.

Son Tanrıça|BİTTİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin