10.Bölüm:"Konsey"

60.1K 3.8K 1K
                                    

Multimedya Hades, hepinize günaydın!:)


-

Kronos, tam karşımdaydı. Yamuk bir gülümsemeyle kollarını bana doğru açtı. Bedenimi,kollarının arasına bırakıp ona sıkıca sarıldım. Onu çok özlemiştim. Biz hep birlikteydik, o benim ruh eşimdi fakat Alissa, bana unutturmuştu.

Ruh eşi, sadece tanrılara ve onların çocuklarına özel bir durumdu. Varoluştan öncesinde ruhumuzun bağlanacağı kişi seçilirdi. Ondan başkasına âşık olmamız mümkün olmazdı, sadece hoşlandığımızla kalırdık. Ruh eşimizle olan ilk yakınlaşmamızda, gözlerimiz gücünün rengine bürünürdü. Böylelikle kime bağlandığımızı anlayabilirdik.

"Seni çok özledim küçük sevgilim,"dedikten sonra saçıma küçük bir öpücük kondurdu.

"Bende seni çok özledim, sonunda hatırlayabildim. Hadi, eve gidelim."dediğimde elini, elimin içine kaydırdı ve karanlık koridorda yürümeye başladık.

"Beni yüzyıldır beklediğini söylemiştin, nasıl mümkün olabilir?"

"Seni yaratmayı yüzyıl boyunca düşündüm,gerekli şeylere sahip olmak uzun zamanımı aldı."

"Peki ya Olimposlular, onlara savaş açacak mısın?"

"Şimdi değil, sana benzeyen bir çocuk daha yaratmaya çalışıyoruz. Bu sefer, iradesinin olmamasına dikkat edeceğiz."

"Artemis'e ne kadar kırılsam da, zarar görmesini istemiyorum."

"Merak etme küçük sevgilim, istemediğin hiç kimseye zarar vermeyeceğim."

-

Kronos'la birlikte yeraltında ki evine yerleşmiştik. Küçüktü fakat güzeldi. Şöminenin hemen karşısında ki yatakta uzanmış, onun gelmesini bekliyordum. Tamamlanmış gibi hissediyordum, içine düştüğüm boşluktan kurtulmuştum.

"Aurora,"diye seslendi Kronos.

"Efendim?"

"Yiyecek bir şeyler ister misin?"diye sorduğunda hiç acıkmadığımı fark ettim. Garipti çünkü ben, yemek yediğimde bile acıkan bir insandım.

"Hayır, sadece yanımda yatmanı istiyorum."dedim gülerek.

Bulunduğum odaya giriş yaptığında nefesimi tutup ona doğru baktım. Siyah kirpiklerinin çevrelediği gökyüzü mavisi gözleri, loş ışığın altında bir güneş gibi parlıyordu. İnce ve uzun burnu, kavisli kaşları, dolgun ve kıvrımlı dudakları vardı. Her şeyiyle mükemmeldi, tapılasıydı.

"Beni mi dikizliyorsun?"diye sordu arsız bir sırıtışla.

"İnceliyorum demeyi tercih ederim,"dediğimde yanıma doğru yaklaştı. Üzerinde ki beyaz tişörtü çıkartıp, koltuğun üzerine attı.

Geniş omuzları ve fazlasıyla kaslı bir vücudu vardı. Teni, kızıl ışığa maruz kalmıştı. Kızıl bir ay gibi parlıyordu, nefesimin kesilmesine sebep olacak kadar güzeldi. Yanıma doğru ilerledi ve yatağın sağ tarafına sindi. Gözlerimi, güçlükle ona taraf çevirdiğimde beni izlediğini fark ettim.

Yüzümü, avuçlarının arasına aldı. Mavi hareleri, özlemle harmanlanmış bir şekilde beni inceliyordu. Parmakları, değdiği yerlerde deprem etkisi yaratıyordu. Ürkek parmaklarımı, yüzüne sabitledim. Teni, sıcacıktı. Yeni çıkmış sakalları, avuç içlerimi gıdıklandırıyordu.

Yüzümün gölgesi, yüzüne düşecek kadar yakındık. Dudağını, dudaklarıma sürttüğünde sıcak nefesim, tenine ulaştı. Dudaklarımı, dudaklarının arasına yavaş bir şekilde aldı. Parmaklarım, teninde kavisli bir yol izlerken kadifemsi yumuşaklıkta ki dudakları, dudaklarımla dans ediyordu. Parmakları, saç diplerimi bulduğunda öpüşü hızlandı.

"Daha fazla ileriye gitmemeliyiz, şimdilik. Yat ve uyu güzel Aurora'm."dediğinde gülümsedim ve gamzesinin üzerine küçük bir öpücük kondurdum.

Tam göğsünün üzerine yattım ve kalbinin atışını dinledim. Saçlarımı okşamaya başladığında uykum geldi, uyumadan önce güçlükle kaskatı kesilmesine sebep olacak kelimeleri söyledim.

"Seni seviyorum,"

"Sana tapıyorum."diye karşılık verdiğinde çoktan uykuya dalmıştım.

-

Gözlerimi açtığımda Kronos'un yoğun mavilikte ki gözleriyle karşılaştım. Bir kolunun üzerine yatmış, beni izliyordu. Uyandığımda, yüzünde bir sırıtış oluşmuştu.

"Günaydın,"

"Günaydın küçük sevgilim,"dedi ve dudağıma küçük bir öpücük kondurdu.

"Aurora, benim birkaç saatlik işim var. Yalnız kalsan sorun olur mu?"

"Hayır, rahatlıkla halledebilirsin."dediğimde yataktan kalktı ve beyaz tişörtünü üzerine geçirdi.

"Gelene kadar uslu dur,"dedikten sonra evden çıktı. Onun çıkışının ardından ölüler, odaya akın etti.

Bir ses duydum, kulakları kanatacak cinsten. Herkes, bir ağızdan anlamadığım dilde bir şeyler söylüyordu. Söylediklerini yakalayamıyordum çünkü bozulmuş bir plak gibi hızlı bir şekilde tekrar ediyorlardı. Parmaklarımla, kulaklarımı kapattım fakat ses hâlâ kulaklarımda yankılanıyordu.

Ardından ruhumun parçalandığını hissettim, kanıyor gibiydim. Fiziksel olarak hiçbir yara almamıştım fakat ruhuma prangalar vurulmuştu. Gözlerimden, burnumdan ve kulaklarımdan aşağıya sıcak bir sıvı süzülüyordu.

Gözlerimi sıkıca kapattım ve yere çöktüm. Titriyordum, dudaklarımın arasından akan kanla birlikte daha fazla dayanamayacağımı anladım.

"Yeter, susun!"diye çığlık attım. Durmadılar, devam ettiler.

"Beni öldürüyorsunuz, kesin şunu!"

Şimdiye kadar hiç böyle bir davranışta bulunmamıştılar, verdiği zararların boyutu en fazla burnumu kanatacak kadar olmuştu.

"Geldiğiniz yere dönün,"diye bir ses yankılandı odanın içinde. Acı, gitmişti.

Güçlükle kafamı kaldırıp, karşımda ki adama doğru baktım. Siyahlara bürünmüştü, bir lordu anımsatıyordu. Siyah saçları, özensiz bir şekilde dağılmıştı. Canlı olamayacak kadar soluk mavilikte gözleri vardı. Uzun bir burna, kalın kaşlara ve dolgun dudaklara sahipti. Karanlık bir imajı vardı, gecenin tanrısı gibi duruyordu.

"Sen sormadan söyleyeyim, adım Hades. Sen gittikten sonra Olimpos karıştı, Kronos'un kaçışı yüzünden beni suçladılar. Ne kadar geri zekâlılar, her gün Tartarus'a inip onu kontrol edeceğimi düşünüyorlar. Herneyse, ölüler sayesinde yerini bulduğuma göre artık gidebiliriz."dedi gülerek.

"Seninle gelmeyeceğim, Kronos'la kalacağım."dedim keskin bir sesle.

"İsteklerin, umurumda bile değil. Adımı temize çıkartmam için bir iyilik yapmam gerekiyor. Bu iyiliği yapmanın yolu da senden geçiyor, benimle geliyorsun."dediğinde odaya siyah bir ışık kümesi hâkim oldu.

Gözlerimi, yoğun ışık yüzünden kapattım. Işıkların yoğunluğu azaldığında sıkıca kapattığım gözlerimi açıp etrafıma baktım. Tanrılar aşkına, Olimpos'a gelmiştim. Bundan da kötüsü önümde, beni bekleyen bir konsey vardı.

İçlerinden tanıdık olan Ares, Artemis ve Poseidon'du. Geriye kalanların kim olduğu hakkında en ufak bir fikrim olmasa da şimşek sembolünün kazındığı tahtın sahibinin, Zeus olduğunu tahmin ediyordum. İçlerinden en nefret dolu bakışlara sahip olan oydu, ilk defa korkuyordum.

Zeus'un gözleri diğerlerinin aksine petrol mavisiydi. Siyahın en koyu tonlarında saçları, sert yüz hatları vardı. Bakışları bile korkmanıza yetecek kadar keskindi. Uzun ve ince bir burnu, orta kalınlıkla dudakları vardı. Onu gülerken düşünmek bile imkânsızı başarmak gibiydi.

"Artemis'in soyundan, Nora Blanc. Seni, Kronos'un yarattığını ve bizim, bütünleşmiş formumuz olduğunu biliyorum. Aynı zamanda birinci kuşaksın ve hepimiz için tehlike arz ediyorsun. Kronos'a âşık olman için yapılan büyü, kaldırılana kadar yargılanmayacaksın. Birazdan Eros, burada olur. Ondan sonrası için sana şimdiden başarılar."

Son Tanrıça|BİTTİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin