Bu hayatta herkes farklı şekilde tükeniyor; kimi doğru insanı beklerken, kimi yanlış insana katlanırken.
Ve herkes bir şeyin bedelini ödüyor; bazen seçimlerinin, bazen seçemediklerinin.Kilit nokta ise mutlak suretle değişiyor. Bazen yerin üstünde, bazen ise yerin yedi kat dibinde.
Kimin nerede, nasıl olacağı belli olmuyorken felek çemberinin de ne zaman seni bulacağını kestiremiyordun.Tıpkı şu an gibi...
Tıpkı iki kurşunun delip geçtiği bu an gibi...
"Anne!"
Berfu'nun çaresiz çığlığı doldurdu geceyi.
"Abi, annem... Abi, bir şey yap!"
Yerde kanlar içinde yatan annesinin önünde ağlaya ağlaya diz çöktü.Cihangir, birkaç saniye akan kana, verilen cana baktı. Ve tıpkı kardeşi gibi annesinin baş ucunda diz çöktü.
Berfu'nun perişan çığlığı tekrar duyuldu. Öyle içi gide gide ağladı ki, nefesim kesildi.Bir anne, iki kardeş, tek can...
Cihangir, önce üstündeki gömleği parçalarcasına çıkardı, düğmeleri dağılıp kayboldu. Beyaz gömleği, kire bulayıp annesinin yarasına bastırdı.
Karşısında telaşla duran adama tüm öfkesine çıkartmak ister gibi bağırdı.
"Arabayı getir... Çabuk lan çabuk..."
Nefes alışverişleri sıklaştı ve alnındam akıttığı boncuk boncuk terlerle annesine döndü.
"Dayan, kurbanın olayım az dayan..."
Surat ifadesine adlandıramadığım bir ifade çöktü, gözlerini annesinin akıttığı kan, sebebi olanın kini kapladı.Kalbime bir ağrı girdiğinde, elim çaresizce oraya doğru gitti. Hasta bedenim, bu hengameye dayanamayacak kadar çok korkuyordu.
Öyle ki ellerim, dizlerim tir tir titriyordu.Elim, ağrıyan noktayı sıkmaya çalışırken dayanamayıp acı dolu bir iniltiyi özgürlüğüne kavuşturmuştum. Ağır çekimde gibi gözlerim koluma kaydığında, gördüğüm oluk oluk akıntı başımı döndürmüştü.
Ben vurulmuştum.
Kurşunun biri beni sıyırmış, diğeri Seher Hanım'ın canına düşmüştü.
Fakat odaklanamıyordum, gözlerime bir pusu düşmüştü. Ben, hiçbir şeye odaklanamıyordum. Hayatımda belki de ikinci kez ölüm denen gerçekle yüz yüze geliyordum.
Lacivert gözleri annesinden bir saniye olsun ayrılmadı ve öyle acı dolu baktı ki etrafta bu kadar insan olmasa yaralı kadının baş ucunda ağlardı.
Tanıyordum onu, elinde olsaydı, kendine yedirebilseydi şayet hüngür hüngür ağlardı.Zira o annelerin onunla oynamayın dediği çocuktu... Böyle söylemişti.
Kocaman bir araba önümüzde durduğunda iki takım elbiseli adam sedyeyi yere bıraktı, sarsmamaya çalışarak Seher Hanım'ı bindirdiler. Onlar arabaya doğru ilerlerken, Cihangir, bir an olsun annesinin yarasına doğru bastırdığı elini çekmedi.
"Ben de geleceğim... Abi, yalvarıyorum... Bırakma beni, annemin yanında olmak istiyorum."
Ağladı, ağladı, ağladı ama Cihangir, birkez olsun yüzüne bakmadı. Tek odağı annesiydi.
Berfu'yu böyle çaresizce görünce içim içimi yedi. Ve dakikalardan sabitlendiğim, acıdan kıvrandığım noktadan ayrılıp onun yanına doğru halsizce adımladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fabrikatörün Kızı
Teen Fiction"Yanlış anlamayın lütfen, bir anneye göre çok gençsiniz, bekar mısınız?" Kucağımda ki bebeğin bana ait olduğunu düşünmesine karşılık, utançla dudaklarımı birbirine bastırmıştım. "Aslında bakarsanız-" Yanlış anlaşılmayı açığa kavuşturacakken, belime...