"Hepiniz hoşgeldiniz! Biliyorsunuz ki büyük güne çok az kaldı. Hepiniz stresli ve heyecanlısınız. Kamp yapmak birlikte vakit geçirmek ve bu sayede kaynaşmak eminim ki sizlere çok iyi gelecek. Birlikte bir iş yapıyoruz ve siz hepiniz yolun daha çok başındasınız. İlerisi için güzel arkadaşlıklar edinebileceğinize inanıyorum. Koskoca iki günümüz var burada geçireceğimiz. Oyunlar oynayacağız, oturup konuşacağız, belki bir şeyler çizeceğiz, çalıp söyleyeceğiz... Bu liste uzar da uzar. Daha fazla vaktinizi çalmak istemiyorum o yüzden görevlilerin yönlendirmesiyle bungalovlarınıza geçebilirsiniz. Akşam yediye doğru da ortak alanda yemek yiyeceğiz. O zamana kadar istediğinizi yapın. İyi eğlenceler." Madamın konuşması sona erince herkes heyecanla kalacakları yere doğru gitmeye başladı. Biz Pars ile madamın yanına doğru gittik.
"Ah çocuklar benim de size söylemem gereken bir şey var. Bir bungalovda sorun çıkmış. Ben de sizi aynı odaya aldırmak zorunda kaldım ama eğer istemezseniz başka bir çözüm bulabilirim."
Ne yani iki gece onunla aynı yerde mi kalacağım?"Sorun değil alışkınız biz zaten." Pars'ın sözlerine karşı şaşkınlıkla ona döndüm ve ne yapıyorsun der gibi baktım. "Nasıl yani?" diye haklı olarak sordu madam.
Pars ise dediğinin farkına vararak "Yani şey biz resim çizmek için ormana gitmiştik de gece orada kaldık aynı çadırda ondan öyle dedim." diye açıklamaya çalıştı.
Madamın yüzündeki imalı gülüşe bakıp gözlerimi kapattım. Yaptığını beğendin mi Pars? "Hım demek öyle. O zaman sorun yok. Kalırsınız birlikte." Kendimi gülümsemeye zorlayıp kafamı salladım.
"Biz geçelim o zaman." Pars'ın yönlendirmesiyle kalacağımız bungalovun önüne geldik. Görevliden aldığı anahtarla kapıyı açıp geçmem için geriye çekildi. Ufak valizimi sürükleyerek içeriye girdim. Neyse ki iki ayrı yatak vardı. Pars da içeri girip kapıyı kapattı. "Hangi yatağı istersin?" diye sordu.
"Bana fark etmez. Burada yatarım." dedim ve bana yakın olan yatağın üzerine oturdum. "Yemeğe kadar istersen dinlen biraz."
"Yorgun hissetmiyorum ama bir duş alsam iyi olacak." dedim ve kalkıp valizimi de alarak ilerideki banyo olduğunu tahmin ettiğim kapıyı açtım. Doğru tahmin etmiştim.
İçeriye girip arkamdan kapattım ve kilitledim. Yavaş yavaş üzerimdekileri çıkarıp dışa kabinin içine girdim. Odanın içindeki Pars'ın varlığı beni geriyordu.
Yılbaşı gecesinden sonra ne hissedeceğimi ya da nasıl davranacağımı bilemiyordum. O yüzden onun yanındayken gergin duruyordum istemsizce.Saçımı yeterince ıslattıktan sonra şampuanlardan güzel kokanı saçlarıma sıktım.
Ne demişti?
'Afşin... Hissediyor musun kalbimi?'
Bunun anlamı neydi? Anlamak istemediğim şey mi? Peki ya odada gördüğüm tablom? Neden daha öncesinde tablomu aldığından bahsetmemişti? O tabloyla alakalı konuşmalarımızda söyledikleri aslında tam olarak hissettiklerimdi.
Durulandıktan sonra çıkıp havluya bakındım ama bulamadım. Dolapların içine baktım ama yoktu. Nasıl ya?
Yenilmişlikle kapının kilidini açıp kapıyı hafifçe araladım. "Pars! Orada mısın?" Yalnızca kafam gözükecek kadar araladığım kapıdan etrafa bakındım. "Efendim Afşin bir şey mi oldu?" Pars yan taraftan çıkıp bana bakıp olayı çözmeye çalışıyordu. "Havlu yok burada. Bulup getirebilir misin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AFŞİN |+18|
ChickLitAlt dudağımı ısırınca istemsizce dudaklarım aralandı. Bunu fırsat bilen Pars dilini devreye soktu. Yeni yeni olayı kavrayınca kendime gelip karşılık vermeye başladım. Pars bununla birlikte belimdeki eliyle beni kendine daha da yapıştırdı. Ellerimi...