Bölüm İki

1.6K 62 1
                                    

Keyifli okumalar 🌿

...

Arkadaşlarıma Norveçe sürgüne gidiyorum dediğimde ilk söyledikleri şey Aptal olduğumdu.

Aslında bende bunca olayı yaşamamış olsan bunu hayatımın şansı olarak değerlendirebilir ve gökyüzü fotoğrafları atarak millete hava atabilirim.

Oysa gerçekler bana buranın oldukça korkunç ve ıssız gelmesiydi. Korkuyordum.

Yattığım sert yatakta bir o yana bir bu yana döndükten sonra bel ağrısıyla gözlerimi araladım. Etrafa bakmadan saçımı tepeden bir topuz yaptım. Ne yazık ki güzel uyanan insanlardan değildim.

Kıvırcık saçlarım destansı bir halde dağılıyordu.

Bu lanet olasıca üç haftada değişen tek şey başka bir ülke de hiç alışamadığım bir ev ve yatarken belimi ağrıtan bir yatakta yatmaktı.

Yavaşça doğrularak üzerime hemen yandan gri yün bir hırkayı geçirdim ve ayağıma da kalın yün çorabımı giydim.

Burası normal insanlar için soğuk olabilirdi ama benim gibi ekstra vitaminsiz olanlar için kutuptan farksızdı.

Önce banyoya, ardından da mutfağa girdiğimde gördüğüm kahvaltıyla iç çektim.

Lucası o günden sonra hiç görmemiştim. İlk dört gün neredeyse hiç uyumadan onu beklemiştim ama gelmemişti.

Zaten dayıma ulaşanın alnından öpmek gerekirdi ki , Sanırım beni engellemişti.

Beşinci gün artık ümidimi kestiğim için koltukta uyuyakaldığımda sabah alnıma yapıştırılmış bir not kağıdıyla ve ağır bir içki kokusuyla uyanmıştım.

Notta İngilizce ' Uykun bu kadar ağır olmamalı. ' yazıyordu ve ben ilk defa kızmak yerine rahat bir iç çekmiştim.

Yaşıyor diye.

Tabi sonra tekrar dayımı aramış cevap alamayıp sinirlenmiş ve bağırmışım tabi orası ayrıydı.

Uykum çok ağırdı. Uykumu tam almadığım sürece Top patlasa, kavga çıksa hatta ve hatta müzik dahi çalınsa uyanmazdım.

Hatta bir keresinde abim Asaf , ki kendisi benden sadece iki yaş büyük olarak bu statüye erişmişti, koluma uyurken toplu iğne batırmış kolumu kanatacak kadar bir kaç kez batırsa da uyanmadığımı görünce öldüğümü sanıp uluya uluya ağlamaya başlamıştı.

Onu sakinleştirense Benin esas abim abilerin en harikası olan Araf abim olmuştu. Ki onunla da aramızda altı yaş vardı.

Bir de kardeşim Kerem vardı onunla da aramızda dört yaş vardı. Hepsi başımın belası olsalar da onları seviyordum.

" Sen iki abisi ve bir erkek kardeşi olan bir bahtsızsın kabullen artık."

İç sesimle güldüm. Onları hatırlamak bana iyi geliyordu gıcık olmalarına rağmen.

Düşüne düşüne Mutfaktan içeri girdiğimdeyse kurulmuş bir kahvaltı sofrasıyla karşılaşmıştım. Daha doğrusu kruvasan yumurta ve kahveyle.

O günden sonra her sabah aynı rutinle kahvaltı hazırlamıştı bana. Ne gariptir ki hiç uyumadan onu beklesem de ya ben uyuduktan sonra yada uyumadığım zaman da gelmiyordu.

Bende başa gelen çekilir dercesine sonunda pes etmiş ve bavulumu ilk taşıdığım odaya yerleşmiştim.

Tabi her tarafı didik didik edip kamera da bulmaya çalışmıştım ama sonuç kocaman bir hiçti.

Küçük Yeşil Bulut Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin