2

1.2K 128 52
                                    

"Teyze!"diye bağırdım hızlıca odamdan çıkıp aynı zamanda kravatımı bağlamaya çalışırken. Bugün okulun ilk günüydü. Lise 3. sınıfa geçmiştim. Diğer senelere göre daha iyi bir yıl olmasını istiyordum. Ve bunun için çok heyecanlıydım.

Mutfağa girdiğimde teyzem benim için kahvaltı hazırlıyordu. Yardım çığlıklarıyla ona yaklaştığımda güldü ve ellerime vurup aşağı indirmemi sağladı.

"Kravat bağlamasını bir öğrenemedin. Ben göçüp gittiğimde ne yapacaksın."dedi yaşlı huysuz teyzem(!) Şaka yapıyorum, gayet genç teyzem. 20 yaşından beri saçını süpürge etmişti benim için. 10 yılda hem beni büyütmüş hemde kendisini büyütmüştü.

"Sen göçüp gitmeyeceğine göre sorun yok canım benim. Ayrıca geç kalıyorum, elim ayağıma dolandı. Sonra Donghyun amca bana kızıyor."dedim dudaklarımı büzerek. Gülümseyerek kravatımı sıktı ve gömleğimin yakalarını düzeltip alnıma bir öpücük kondurdu.

"Donghyun amcanı sinirlendirme, yoksa sana dondurma getirmez."dediğinde güldüm ve gözlerimi devirdim. Küçükken beni hep böyle kandırıyorlardı.

Gözlerimi duvardaki saate çevirdim. Hala vaktim olduğunu görünce masaya yaklaşıp sandalye çekip oturdum.

"Sen güzelce kahvaltını yap. Ben gibi mutfağa yardım edeceğim. Mingyu beyin bugün misafirleri varmış."dediğinde teyzem, başımı salladım ve teyzemin hazırladıklarını yemeye başladım.

"Tamam, seni seviyorum."dedim yanaklarım yemekle doluyken. Teyzem saçlarımı karıştırdı ve eğilip yanağımı öptükten sonra hızlıca mutfaktan çıktı.

Müştemilatın kapısının kapanma sesini duyduğumda durdum ve yavaşça gözlerimi bomboş masaya çevirdim. Kalabalık bir sofraya oturmayalı çok olmuştu. Uzun zamandır tek başıma kahvaltı ediyordum.

Derin bir nefes verdim ve başımı iki yana sallayıp gülümsedim. Böylesi daha iyiydi. Çok gürültü baş ağrıtır.

Kahvaltımı bitirdikten sonra tabaklarımı yıkayıp makineye dizdim. Daha sonra çantamı alıp çıktım müştemilattan. Evin kapısına doğru ilerlerken. Gözlerimi kocaman eve çevirdim. Evin cam kapısından içeri bakınca masada bir sürü kişinin oturduğunu görebiliyordum. Acaba kim gelmişti böyle?

Omuzlarımı silktim ve çıkışa doğru ilerledim. Ben arabaya evin dış kapısından biniyordum. Woosung böyle istiyordu. Evin kapısından binebilmem için o aileden olmam gerekirmiş ve ben o aileden değilmişim. Bu onun bana dış kapının dış mandalısın deme biçimiydi.

Çantamın kollarını tutup beklemeye başladım. Saat geçiyordu ama ne gelen vardı ne giden. Tam yürüyerek gitmeyi düşünmeye başlayacakken demir kapı açılınca gözlerimi o tarafa çevirdim. Donghyun amca arabayla yaklaşıp önümde durduğunda kapının kolunu tuttum ve kendime doğru çektim. Arabaya binip kapıyı geri kapattım ve emniyet kemerimi takıp gözlerimi yan tarafımda oturan Chan'a çevirdim. Donghyun amca arabayı sürmeye başlarken gözlerimle kısaca süzdüm Chan'ı. Yine her zamanki gibiydi, soylu bir aileden olduğu kısa bir bakışta bile anlaşılabiliyordu.

Okul takımı üzerine çok güzel bir şekilde giydirilmişti. Sarı saçları benim saçlarıma göre özenle taranmıştı ve çok yakışıklı görünüyordu. O gerçekten çok yakışıklıydı, bir gören dönüp bir daha bakardı. Beybeyaz bir teni vardı ve teni üzeribde ufacık bir morluk dahi yoktu. Ona herkes kolay kolay dokunamazdı. O da herkese kolay kolay dokunmadı. Çok titizdi, eşyalarının izinsin kullanılmasından nefret ederdi. Ayrıcı çokta akıllıydı, dersleri hep yüksekti ve öğretmenlerin gözdesiydi. Okul birincimiz Bang Chan. Çok disiplinliydi. Ailesinden kaynaklanıyor olmalı.

"Çek şu gözlerini üzerimden, rahatsız oluyorum."diye duyduğum soğuk sesiyle dudaklarımı büzdüm ve başımı hemen camdan dışarı çevirdim. Ve benden rahatsız olurdu kendisi.

Sadece ben değil, kendisi gibi soylu olmayan kişilerle konuşmazdı. Alt sınıf insanlar onunla iletişime geçemezdi. Hizmetçiler ve şoförü dışında.

Okula vardığımızda Donghyun amcaya teşekkür edip indim arabadan. Üzerimi düzelttim ve kapımı kapatırken Chan'ın kapısını açan Donghyun amcaya baktım. Chan arabadan inip çantasını omzuna taktı ve tek bir kelime etmeden okula doğru ilerlemeye başladı. Elimdeki çantamı sırtıma taktım ve Donghyun amcaya son kez gülümseyip Chan'ın peşinden okula girdim.

Sınıfı bulup sırama geçtiğimde herkes kendi halindeydi. Cebimden telefonumu çıkardım ve kendimce takılmaya başladım. Teyzem bana bunu liseye geçtiğimde almıştı. Pahalı bir marka değildi tabii ki ama benim işimi görüyordu. Fazlasına da ihtiyacım yoktu.

"Günaydın sevgili arkadaşlarım, güzel dostlarım!"diye gelen bağırma sesiyle gözlerimi telefonumdan ayırıp arka tarafta oturan Chan ve arkadaşlarına baktım. Han Jisung ve Seo Changbin, Chan'ın en yakın arkadaşlarıydılar. Hep birlikte gezerlerdi, ve onlarda en az Chan kadar benden hoşlanmazlardı. Durun, bu sınıfta kimse benden hoşlanmıyor. Gülümsediğim için.

"Neye gülüyorsun Lee?"diye duyduğum ses ile gözlerimi ön sıramda oturan ikizlere çevirdim. Hwang Hyunjin ve Yeji. Gerçekten birbirlerini çok benziyorlardı, sevimlilerdi. Gülümsememi biraz daha büyüttüm.

"Gülmeyi seviyorum. Bence sizde deneyin, kırışıklığı önlüyor."dedim ve gözlerimi tekrardan telefonuma çevirdim.

Ah arkadaşlar, sanmayın ki onları alttan alıyorum. Tabii ki de hayır. Beni ezik olarak görüyor olabilirler, evet beni dışlıyor olabilirler ama en azından hala kendime olan güvenim ve saygım var. Söyledikleri şeyleri şeylerin çoğu bir kulağımdan girip diğerinden çıkıyor. Bazı şeyler dışında tabii.

"Minho üst sınıftan Taehyung ile yatmış."

Duyduğum fısıltı ile oflayıp başımı geri doğru kaldırdım ve ardından arkama dönüp arka sıramda oturan Rose'ye döndüm.

"Daha sınıfa yeni girdim, bir sakin olun. Yalan yanlış dedikodumu yapacak bolca vaktiniz olucak."dedim ve gülümseyip tekrardan önüme döndüm. İşte bu dedikodular canımı sıkıyordu. Bir sürtükmüşüm gibi arkamdan konuşuyorlardı, daha elim karşı cinsin ya da eş cinsin eline bile değmemişken insanlar bu dedikodulara inanıp herkese yayıyorlardı.

Aklımdaki düşünceleri dağıttım ve gülümseyişimi biraz daha büyüttüm. Onlara inat gülümsemeye devam edeceğim.

Yemek arası geldiğinde hızlıca yerimden kalktım. Yemekhaneye ilk gidenlerdendim genelde. Yemek ile aram çok iyiydi.

Bir tabldot alıp yemeğimi aldım. Sıradan çıktığımda çoğu yer dolmuştu. Ne kadar erken gelirsem geleyim oturacak yeri hep zor buluyordum. Çünkü kendini zeki sananlar ilk önce yer kapıp sonra yemeklerini almaya gidiyorlardı.

Arkadaş grupları hep birlikte otururdu. Ben ise tek başıma otururdum. Gözden uzaktaki masalara doğru ilerledim ve boş bir tanesine oturup yemeğimi yemeğe başladım. Tam sütümü açarken birinin karşıma oturmasıyla başımı kaldırıp Hyunjin ve Yeji'ye baktım. Neden benim masama gelmişlerdi ki?

Yeji gülümsedi ve elini bana doğru uzatıp sütümü elimden çekip aldı. Diğer elimdeki pipeti de aldığında şaşkınca onu izliyordum.

"Canım benim, ben sana açman için yardım edeyim."derken pipeti süt kutusuna sertçe vurup açtı. Gözlerini benim üzerimden ayırmadan pipeti geri çıkardı ve süt kutusunu eline aldı.

"Demek gülümsemek kırışıklığı önlüyor hım?"dediğindez gülümsedim ve başımı salladım ona doğru eğilerek.

"Süt banyosu da kırışıklığı önlermiş Lee."dedi ve masadan destek alıp ayağa kalktı. Ardından sütü başımdan aşağı dökmeye başladığında ellerimi sıktım ve gözlerimi sıkıca kapatıp nefesimi tuttum. Süt banyosu, önemli tabii.

Kulağıma dolan kahkaha sesleri ile gözlerimi açtım ve etrafta gezdirdim. Yeji süt kutusunu kucağıma attığında başımı kaldırdım ve bende onlara ayak uydurup gülmeye başladım.

"Bir daha aksatma banyonu Minho."dedi Hyunjin ve yanağımdan makas alıp ayağa kalktı. Onlar başka masaya geçerken ben gülmeye devam ediyordum. Aynı benimle dalga geçenler gibi.

Ne demiştim ben? Aa! Bu yıl daha iyi olacak.

I laughed a little too muchHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin