Bazı insanlar, şanslı doğarlar. Bunu çok kez söyledim sanırım, öyle değil mi?
Bang ailesinin bir bebeği daha olacak. Şanslı bir çocuk daha. Ama, bir fark var. Bu, çok acayip bir fark.
Bu sefer çocuk gerçekten Woosung ve Mingyu'nun çocuğu olacak. Soomin'in bu hikayede bir payı yok.
Nasıl olduğunu merak ediyorsunuzdur. Bunu bende tam olarak anlamış değilim, hatta Woosung ve Mingyu'nun bile anlamadığına eminim.
Bu bebek, biraz sürpriz oldu hepimize. Her şey Woosung'un ani sinirlenmeleri ve fiziksel belirtileri ile başladı. Sürekli midesi bulanıyordu teyzemin anlattığına göre. Yapılan yemekleri daha yemeden kokusundan etkilenip dakikalarca kusuyormuş. Sonra Mingyu doktora gitmeyi teklif etmiş ve bum, Woosung hamile.
Teyzemin anlattığına göre doktor, bunun yeni vakalar arasında sıkça görüldüğünü söylemiş. Doğurganlıkla kutsanan erkeklerin sayısı gün geçtikçe artıyormuş.
Bu durum hepimiz için yeni, bu yüzden bana kabus gibi gelen bu evde her gün çiçekler açıyor, kelebekler her yerde uçuşuyorlar sanki. Soomin bile bana iyi davranıyordu. Bunu ne kadar süreceğini bilmiyorum tabii, uzun vadeli de olabilir kısa vadeli de.
Ve benim ayağımda alçıda. Sevimli ayağım alçıdayken 3 hafta okula gidemeyecektim. Derslerden geri kalmayayım diye Mingyu bey Chan'ı görevlendirmişti. Chan okuldan sonra gelip bana işledikleri konuları anlatacaktı. Chan bu konudan çok memnun değildi, bende bu yüzden Felix'ten rica etmiştim. Chan gelmezse, konuları bana o anlatacaktı. Seve seve kabul etmişti isteğimi. Felix gerçekten melek gibiydi. Kanatsız melek.
Bıkkınlıkla oflayıp telefonumun ekranını kilitledim ve telefonu sertçe yatağıma vurdum. Evde boş boş oturmak çok sıkıcıydı, okula gitmek istiyordum. En azından orada sıkılmıyordum artık.
Dış kapıdan gelen anahtar sesi ile gözlerimi odamın kapısına diktim merakla. Herhalde teyzem yine beni kontrol etmeye gelmişti.
"Minho!"diye bağırma sesiyle dudaklarımı büzdüm ve gözlerimi tekrardan telefonuma çevirdim. Birkaç saniye sonra teyzem odama girmişti.
"Nasılsın bebeğim?"
"İyiyim teyze."dedim geçiştirerek. İyi değildim, sıkılıyordum.
"Arkadaşın geldi, Felix."dediğinde teyzem, gözlerim kocaman açılırken hızlıca ona çevirdim bakışlarımı.
"Felix mi?! Teyze! Şu an çirkinim! Neden daha erken haber vermedin?!"diye bağırmaya başladığımda, teyzem kısa bir kahkaha attı ve kapının önünden ayrılıp bana yaklaştı. Yanaklarımı ellerinin arasına alıp burnumun ucuna bir öpücük kondurdu hızlıca.
"Henüz içeri almadım, bahçede bekliyor. Önce güzelleş sonra alayım içeri, hım?"dediğinde derin bir nefes verdim. Şimdi rahatlamıştım işte, Felix beni böyle dağılmış bir şekilde görmesini istemezdim.
"O zaman güzelleştir beni. Ayağa kalkamıyorum ben!"diye yalancı bir sinirle bağırdığımda, teyzem tekrardan gülmeye başlarken elleriyle saçlarımı düzeltmeye başladı.
"Bence yeterince güzelsin ama."derken ellerini tişörtümün yakasına koyup üzerimi düzeltti. Bende o sırada suratımı buruşturup kendimi geriye doğru bırakıp yatağın başlığına yaslandım.
"Güzel falan değilim, yalan söylüyorsun."dediğimde omzularını düşürdü ve bana kısaca bir bakış attıktan sonra işaret parmağını burnumun ucuna vurdu.
"Yalan söylemiyorum, en az Woosung bey kadar güzelsin."dediğinde, gözlerimi ona çevirdim ve gözlerimin önüne Woosung beyi getirdim. O çok güzeldi, yunan tanrılarını aratmayan bir güzelliği vardı. Keşke kalbi de o kadar güzel olabilseydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I laughed a little too much
FanfictionSanırım, ben biraz fazla güldüm... Mpreg Angst.