Terden sırılsıklam olmuş bir şekilde uyandım gecenin bir saatinde. Sanki kilometrelerce koşmuşum gibi bir halim vardı, ama sadece uyumuştum. Daralan nefeslerimle birlikte üzerimdeki yorganı üzerimden ittirdim. Terden boğulacaktım sanki. Çarşafıma kadar hatta yastık kılıfıma kadar her yerim ıslanmıştı.
Zorlukla yataktan destek alıp dikleştim ve birbirine yapışmış bacaklarımı birbirinden ayırıp çarşafıma dokundum bir kaç kere. Kışın ortasında nedem bu kadar terlediğimi anlayamamıştım. Yorganımı iyice ittirip bacaklarımı yatağın kenarından sarkıttım ve terden üzerime yapışan tişörtü hızlıca çıkrdım üstümden.
Tişörtü bir kenara atıp ellerimi ıslak saçlarıma geçirerek ayağa kalktım ve odanın kapısına doğru ilerledim.
Kapıyı açıp odamdan çıktığım anda vücuduma çarpan soğuk ile irkildim. Sadece benim odam sıcacıktı sanki. Ani hal değişimiyle afallarken minik adımlarla mutfağa doğru ilerledim. Uyku sersemliği ile Jeongin'in kapıda biriyle konuştuğunu bile farketmemiştim. Suyumu içip tekrardan odama gitmek için koridora çıktığımda gördüm onları. Jeongin kapıyı aralamıştı ve kapının dışındaki kişiyle fısıldayarak konuşuyordu.
"Jeongin?"dedim meraklı bir ses tonuyla. Aynı zamanda kaşlarımı çatmıştı. Jeongin ise sesimi duyar duymaz hızlıca kapıyı dışarıdaki kişinin suratına kapatıp başına çevirmişti başını. Benim merakım daha fazla artarken ona doğru adımladım. Kapıdan ayrılıp yanıma yaklaştı o da.
"Hava buz gibi, neden üstsüz dolaşıyorsun?!"diye hafif kızgın bir ses tonuyla konuşup beni odama doğru yönlendirdi. Ben ise az önce kapattığı ve şimdi sertçe vurulmaya başlayan kapıya bakıyordum.
"Dışardaki kim?"diye merakla konuştuğumda beni hızlıca odama çekmişti.
"Jeongin."diye sinirle söylenip sert bakışlarımla ona döndüğümde yüzümü avuçlarının arasına almıştı. Elleri kocamandı. Yüzüm kaybolmuştu sanki ellerinin arasında.
"Bir arkadaşım. Yani öyleydi. Problem çıkarıyor şu an ama ben halledeceğim. Sen yatağına geri dön hadi."diyerek beni kış kışladığında yatağıma doğru birkaç adım attıktan sonra tekrardan ona çevirdim gözlerimi. Bana bakıp genişçe gülümsedi ve ardından odadan çıkıp kapıyı peşinden çekti.
Bir süre kapıyı izledikten sonra yatağıma yaklaşıp oturdum ve biraz da o şekilde izledim kapıyı. Dış kapının açılma sesini duyunca hızlıca yerimden kalktım ve odanın kapısına yanaştım. Fısıltılar tekrardan başlamıştı. Elimi uzatıp kapının kolunu sıkıca tuttum. Biraz bekledikten sonra kolunu yavaşça aşağı indirdim. Çok fazla ses çıkmamasına özen göstererek kapıyı biraz araladım ve yere çömelip araladığım boşluktan koridora ve dış kapının olduğu kısma baktım. Gördüğüm kişiler ile gözlerim kocaman açıldılar. Jeongin, Jeongin'di zaten. Ev arkadaşım. Karşısında ki ondan daha kısa boylu kişinin ise Han Jisung olduğuna adım kadar emindim. Kalıbımı basardım.
Geçirdiğim şoktan sıyrılmaya çalışırken yavaşça yere otururken onlara bakmaya devam ettim. İyice odaklanırsam ne konuştuklarını duyardım belki. Başımı yana çevirip kulağımı araladığım kapı boşluğuna yasladım ve zorda olsa onları dinlemeye başladım.
"Şu an resmen anlaşmamızı bozuyorsun. Buna müdahale etmem gerekiyor."dedi Jisung yüksek bir sesle konuşarak. Onun söylediklerini net bir şekilde duyuyordum ama Jeongin sessiz konuştuğu için duymak çok zordu.
"Bak Han, sana durumu şöyle izah edeyim..."dedi Jeongin alaycı bir ses tonuyla, tabii daha çok sinirli bir ses tonuydu. Tüylerim diken diken olmuştu.
"Sen bana, Minho'yu doğurmaktan vazgeçirmem gerektiğini söyledin, anlaşmamız da bu yazıyordu. Bende bunu deniyorum tamam mı? Ama olmazsa olmaz. Herhangi birine zarar vermeyeceğim. Bu farklı bir anlaşma olur, ve farklı bir meblağ-"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I laughed a little too much
FanfictionSanırım, ben biraz fazla güldüm... Mpreg Angst.