"...ve, bu şekilde lambaya ışık sağlanmış oluyor."dedi Chan dizlerimin üzerindeki deftere bir şeyler karalayarak.
Neredeyse 3 haftanın sonuna gelmiştik. Ve Chan bu 3 hafta içinde her gün gelip odamda bana saatlerce ders anlattı. Hiçbir günde ben bunu yapmak zorunda değilim diye yakınmadı. Bunalmadan, sıkılmadan işledikleri konuları tek tek anlattı bana.
Felix ise, söz verdiği gibi gelmedi. Sözünü tutmadı. Mesaj yoluyla özür dilese de, bu kırılan kalbimi tamir edememişti. Her seferinde 'yarın geleceğim' diyerek söz verdi ama hiçbirini tutmadı. Sevgilisi ile takıldığını biliyordum, ama buna biraz canım sıkılmıştı işte. Sevgilisinin kardeşi benim bu halde olmamı sağlamıştı. Ve Felix kim bilir günde kaç kez o kız ile aynı ortama giriyordu. Belki de onunla yakın bile olmuşlardır. Belki de Felix'te onlar gibi artık benimle arkadaş olmak istemiyordur.
"Dinliyor musun sen?"
Duyduğum yumuşak ses ile gözlerimi defterimden ayırıp hemen yanı başımdaki Chan'a çevirdim. Meraklı bakışlarıyla gözlerimin içine bakıyordu. Hafifçe yutkunup boğazımı temizledim ve kalçamı kıpırdattım. Artık götüm uyuşmuştu bu yatakta otura otura. Tabii ki kalkıyordum ayağa ama genel olarak buradaydım işte.
"2 gün sonra alçım çıkacak."diye mırıldandığımda, gözlerini gözlerimden ayırıp üzeri karalı olan alçıma baktı. Onu Chan ile doldurmuştuk. Hatta Chan küçük solucan gibi bir şey çizip onun kendisi olduğunu ve gözünün hep üzerimde olacağını söylemişti.
Evet, Chan ile bu 3 hafta içinde baya bir yakınlaşmıştık.
"Sanat eseri çöpe mi gidecek yani?"derken omuzlarını düşürdü ve dudaklarını büzdü. Bende gözlerimi alçıma çevirdim ve başımı eğdim hafifçe.
"Artık gelip bana ders anlatmak zorunda olmayacaksın."dediğimde, başını bana çevirdiğini hissettim.
"Ah! Sinir bozucu, bu odada iyi hissediyordum."dedi kaşlarını çatarak ve gözlerini bu sefer odanın içinde gezdirdi. Kıkırdadım ve yüzümdeki kocaman gülümseme ile gözlerimi ona çevirip hafifçe omzuna dokundum.
"İstediğin zaman odama gelebilirsin Chan. Ben misafirperver bir insanım."dediğimde gözlerini tekrardan bana çevirdi. Bir süre ifadesiz durduktan sonra çok hafif bir şekilde gülümseyip başını yana doğru eğdi ve yüzümü inceleyemeye başladı.
"Ne oldu?"diye sordum yavaşça ve yüzümdeki gülümseme endişe ifadesine dönüşmüştü. O ise hala aynı yüz ifadesiyle beni inceliyordu. Çok, sevimli görünüyordu ama bu beni endişelendiriyordu nedense.
"Suratımda bir şey mi var Chan?!"diye dehşet içinde konuştuğumda sesli bir şekilde güldükten sonra başını iki yana sallayıp ellerini uzattı bana doğru. Bir anda yanaklarımı avuçlarının arasına alıp hafifçe okşadığında gözlerim daha da kocaman açılmışlardı. Tamam, Chan'ın bana ilk defa temas edişi değildi tabii ki. Küçük dokunuşları kısa süre önce hayatıma eklenmişti zaten ama, ama bu farklıydı. Bana ilk defa şefkat gösteriyordu. 16 yıl sonunda ilk defa bana böyle yaklaşıyordu.
"Yanakların..."dedi heyecanlı sayılabilecek bir ses tonuyla ve avuçlarıyla yanaklarımı ovuşturdu. Oyun hamuru gibi oynuyordu yanaklarımla.
"Çok yumuşak görünüyorlar, ve öyleler."diye cümlesini tamamladığında suratımla birlikte tüm vücudumun yanmaya başladığını hissettim. Bu bir iltifat mıydı? Hemde Chan'dan geliyordu. Chan bana iltifat ediyordu.
Bir süre sonra ellerini yanaklarımdan çektiğinde pespembe bir suratla kaldığımdan emindim. Kulaklarımda ısınıyordu, büyük ihtimal kırmızılaşmışlardı da. Üzerimde garip bir etkisi vardı Chan'ın. Henüz tam olarak anlamlandıramasam da, sanırım hoşuma gidiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I laughed a little too much
FanfictionSanırım, ben biraz fazla güldüm... Mpreg Angst.