14

1K 126 32
                                    

Okula döndüm. Hiç bir farklılık yoktu. Sanki hiç ara vermemişim gibiydi hatta. Chan sayesinde kendimi derslerde de eksik hissetmiyordum. Bu harikaydı.

Felix'in benden uzaklaşması dışında, mutlu sayılabilirdim. Felix artık sürekli sevgilisi ile takılıyordu. Sevgilisi ve onun kardeşi ile. Eskisi gibi olamamak beni kırıyordu tabii ki ama o pek üzülüyor gibi değildi. Yeni arkadaşlarıyla gayet mutlu görünüyordu hatta. Eskiden olan samimiyetimiz artık sadece karşılaştığımızda oluşan minik tebessüm ve baş selamına dönüşmüştü.

Neden benden uzaklaştığını anlayamıyordum, belki de ikizler onun beynini yıkamışlardı. Başka mantıklı bir açıklama gelmiyordu aklıma. Bunu ona sormak daha iyi olurdu belki ama, ben onunla konuşmaya bile çekinir olmuştum artık. Aramızdaki yakınlık artık yoktu, belki de onunla konuşmaya çalışmamdan rahatsız bile olabilirdi. Düşüncesi bile beni üzerken gerçekten yaşanmasına dayanamazdım. Bu konu biraz daha bekleyebilirdi.

Tabldotumla birlikte boş masaların olduğu yere doğru biraz aksayarak ilerledim. Alçım çıkmış olsa da hala biraz ağrım vardı. Uzun zamandır ayağımı kullanmadığım için yürümeyi unutmuş gibi hissediyordum. Henüz hızlı yürüme cesaretini kendimde bulamıyordum maalesef ki.

Sonunda boş masalardan birine yanaşıp tabldotumu bıraktım ve sandalyeyi geriye çekip yavaşça yerime oturdum. Oturmam ile kendime içecek almayı unuttuğumu farketmem bir olmuştu. Ama tekrardan oraya gidip içecek bir şey almak benim için zulm gibiydi. Bugünlük bir şey içmemek benim için daha kârlıydı. Çubuklarımı elime alıp yemeğimi yemeğe başladım. Okul yemeklerini bile özlemiştim.

Birkaç dakika sonra karşımdaki sandalyenin çekilmesi ile başımı kaldırıp baktım karşıma. Chan elindeki meyve suyunu önüme bıraktı ve yavaşça sandalyeye oturup göz kırptı. Ağzımdaki lokmayı çiğnerken yanaklarım yanmaya başladı ve gülümseyerek meyve suyu kutusunu alıp çalkaladım.

"Teşekkür ederim."dedim ağzımdaki lokmayı yuttuktan sonra ve meyvu suyumun pipetini takıp büyük bir yudum aldım.

"Rica ederim, ne demek."dedi ve o da yemeğini yemeğe başladı. Bir süre daha ona baktıktan sonra yemeğimi yemeğe devam ettim.

Sessiz sakince yemeğimize devam ederken parmağımın ucunda hissettiğim dokunuş ile gözlerimi Chan'a çevirdim. Ağzındaki yemeği çiğnerken gözleriyle masamınız yanında bize sırtı dönük bir şekilde dikilen Jisung'u işaret etti. Ardından kaşığını biraz yemekle doldurup tabldotunun yanına bir mancınık gibi yerleştirdi. Benimle göz teması kurduktan sonra aniden kaşığın ucuna vurdu elini. Kaşığın ucundaki yemek uçarak tam olarak Jisung'un ceketine yapıştığında gülmemek için elimi ağzıma kapattım. Jisung ise hissetmemişti bile. Sırtında yemek parçası ile yemekhanenin içinde dolaşmaya başlamıştı. O uzaklaştığında içindeki kahkaha hissini daha fazla tutamadım ve tüm yemekhaneye yayıldı gülüşlerim. Benimle birlikte Chan'ın da kahkahaları yayılmıştı ortama.

Bir süre onunla birlikte güldükten sonra benim gülüşüm yavaşça kaybolurken onun güzel kahkahası devam ediyordu. Yüzümde bir tebessüm ile yemeğimi yemeye başlarken onu izlemeye devam ettim. Gülerken çok tatlı görünüyordu, keşke hep gülseydi böyle. Gamzeleri bana göz kırpıyorlardı adeta.

Bir süre sonra o da sessizleşti. Onu izlediğimi farkederken hızlıca gülüşünü durdurdu ve boğazını temizleyip yemeğine odaklandı.

"Neden durdun?"

"Sen neden durdun?"diyerek benim sorumu bana satmaya çalıştı.

"Seni izlemek istedim."diye açık açık konuştuğumda gözlerini yemeğinden ayırıp benim gözlerime çevirdi. Şaşkınca gözlerime bakmaya başladığında hafifçe gözlerimi kıstım ve omuzlarımı silktim. Bu doğruydu, onu izlemek için durmuştum. İlgimi çekmişti. Yalana ne gerek vardı ki?

I laughed a little too muchHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin