43 final part 2

787 76 113
                                    

Dünyanın en gergin ortamıydı, o kadar gergindi ki ortam Seungmin bile bunalmıştı ve kaçmaya yer arıyordu ama babasının onu kucağından bırakmaya niyeti yoktu. Belli olmaz ya, Mingyu tekrardan kendisine saldırırsa diye bebeğini kucağında tutuyordu.

İçinde tuhaf bir his vardı Woosung'un. Midesinde ağzına geliyordu telaştan. Neyden bu kadar korktuğunu kendisi de bilmiyordu. Bir histi işte.

"Tamam, rahat bir nefes alabiliriz. Chan aradı."diye heyecanla verandaya çıktı Soomin. Mingyu sert bakışlarını Woosung'un üzerinden alıp ayaklandı ve Soomin'e doğru ilerledi.

"Neredeymiş gerizekalı?!"

"Söylemedi. Ufak bir işim vardı hallettim geliyorum, dedi."diye açıklarken Soomin, verandaya giren Minho ile hepsi nefeslerini tutmuşlardı.

"Chan nerde? Fotoğraf çekimine geç kalacağız. Hala yok ortalıkta. Bana yalan mı söylüyorsunuz siz? Chan kaçtı değil mi? Nereye gitti? Neden hala gelmiyor?! Beni düğün gününde terk mi etti yoksa ha?! Cevap versenize!"diye nefes almadan art arda sıraladı Minho soruları. Birde Minho unsuru vardı tabii. Aklına bütün kötü ihtimalleri getirip insanları darlıyordu.

"Minho, sakin ol canım. Chan yolda, geliyor. Bu şekilde kendine de bebeğe de zarar veriyorsun."dedi Soomin ve ellerini ona doğru uzatıp Minho'ya doğru yanaştı. Minho'nun ellerini sıkıca tuttu ve kollarını iki yana açıp Minho'yu baştan aşağı süzdü.

"Ne güzel olmuşsun sen böyle, melek gibi olmuşsun."dedi Soomin ve Minho'nun ışıltılı turuncu saçlarına takıldı bakışları. Minho gerçekten çok güzel görünüyordu. Ellerini Minho'nun yumuşak yanaklarına yasladı ve adeta gözleri parlarken gülümsedi genç olana.

Minho ise onun bu tepkilerine karşı sadece kızarıp utanıyordu. Gözlerini gergince odadaki diğer kişilere doğru çevirirken onlarında kendisine hayranlıkla baktığını görünce daha çok utanmıştı. Gerçekten o kadar güzel miydi? Korenin en güzeli lakabını taşıyan Woosung'un bile kendisine hayranlıkla bakacağı kadar güzel miydi?

"Te-teşekkür ederim."dedi Minho fısıltı gibi bir sesle gözlerini kaçırarak. Soomin ise onun tepkisine karşı gülümsedi ve ellerini Minho'nun yanaklarından ayırarak geri çekildi.

"Bugün her ne yaşanırsa yaşansın yüzünden gülümsemeni eksik etme Minho olur mu?"diyerek ayağa kalktı Mingyu. Alttan alttan Woosung'a laf çarpıttığının farkında olmayan tek kişi Minho'ydu. Woosung hayranlık dolu bakışlarını Minho'dan ayırıp bahçedeki havuza çevirirken kucağındaki Seungmin'i daha sıkı sarmıştı.

"Baba... gitmek istiyorum!"diye huysuzlandı bu sefer Seungmin. Hiperaktif bedeni daha fazla dayanamıyordu bu kucağa. Bahçede koşturmak istiyordu.

Woosung sonunda onu kucağından indirirken Mingyu konuşmasına devam ediyordu.

"Bugün senin günün. Chan ve senin. O yüzden gülümsemediğin bir an görmek istemiyorum. Anlaştık mı?"dediğinde Mingyu, Minho gülümseyerek başını aşağı yukarı salladı.

"Anlaşıldı Mingyu bey."

"Aaa! Ne Mingyu beyi! Baba de artık bana!"diyerek ellerini Minho'nun omuzlarına koyup destek verircesine sıktı omuzlarını. Minho daha çok utanıp olduğu yerde kaybolmak isterken Soomin Minho'nun saçlarını düzeltiyordu.

"Biz artık bir aileyiz."

Mingyu'un bu cümlesiyle Woosung gözlerini yeşillikler arasında koşturan Seungmin'den alıp ayakta duran üçlüye baktı. Saçları hafif rüzgardan suratına doğru uçuşurken kaşlarını çatarak izledi karşısındakileri. Mingyu ve Soomin Minho'ya iltifatlar ederken Minho onlara gülümsemesini bastırmaya çalışarak bakıyordu. Gözleri ışıldıyordu genç çocuğun. Çok heyecanlı görünüyordu. Kendisini hatırlatmıştı Woosung'a.

I laughed a little too muchHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin