"Bin hadi neyi bekliyorsun?!"
"Meraklı değilim senin arabana binmeye."
"Eh yürüyerek gel o zaman ne yapayım yani."diye söylendi Chan ve arabayı yavaşça ilerletti. Her ne kadar istemesem de arabanın peşinden koşup hafifçe bagajına vurarak durması için bağırdım.
"Dur, dur tamam bineceğim!"diye bağırdığımda arabayı durdurdu. Dikleşip boğazımı temizledim ve üzerimi düzeltip arabanın ön kapısını açarak oturdum. Kapıyı kapatıp kemerimi bağlarken Chan küçümseyen bakışlarıyla ve yüzünde çarpık gülümsemesiyle beni izliyordu. Uyuz!
"Arabama bir daha vurma."
"İyi! Ne kıymetli malın varmış."diye geveledim ağzımda ve kollarımı göğüsümde bağlayıp başımı geriye yaslayarak camdan dışarı bakmaya başladım.
"Yolculuk boyunca çıt çıkarma, soru sorma, bir şeylere dokunma, ve bir şeyler isteme. Sadece o koltukta otur."
"Emredersiniz, ben aslında yokum."dedim alaycı bir ses tonuyla ve gözlerimi kocaman açarak. Bana kısaca bakıp gözlerini devirdi ve yolu izlemeye devam etti.
Her ne kadar bunu dışarı belli etmemeye çalışsamda, bu arabaya bindiğim için içimde çok büyük bir heyecan vardı. Bu araba bana hem duygusal hemde biraz havalı hissettirmişti. Sebebi ise, çünkü dostum bu araba benim oyuncak arabamın aynısı. Küçükken hayallerini kurduğum şey gerçekleşmişti resmen. Bu çok heyecan vericiydi.
Kısa ve sessiz bir yolculuğun ardından Chan arabayı bir villanın önünde durdurdu. Bang'ların köşkü kadar olmasa da bu da hatrı sayılır bir büyüklükteydi. Öne doğru eğildim ve kaşlarım havalanırken villayı incelemeye başladım.
"Görmemiş gibi davranma. Daha iyisinde yaşıyorsun."dediğinde Chan, gözlerimi ona doğru çevirdim. Gözleri camdan dışarı bakıyordu ama hala bana laf yetiştirmeyi ihmal etmiyordu. Yavaşça arkama yaslandım ve hafifçe gülümsedim.
"Daha iyisinde sen yaşıyorsun, ben müştemilatta kalıyorum."dediğimde, gözlerini bana çevirdi ve kısaca beni süzdükten sonra omuzlarını silkip tekrardan bakışlarını camdan dışarı çevirdi.
"Konuşma demiştim."
Oflayıp gözlerimi devirdim. Özenle taradığı saçlarını dağıtmak istiyordum şu anda. Çok sinirimi bozmuştu.
Biraz bekledikten sonra Jisung ve Changbin arka tarafa bindiğinde Chan onlarla selamlaştı. Hiçbir şey demeden orada oturmaya devam ettim. Bana ruh görmüş gibi bakıyorlardı ama görmezden gelmem gerekiyordu.
"Bu neden burada?"diye sorduğunda Changbin, Chan omuzlarını silkip arabayı çalıştırdı.
"Babam sardı başıma. Okula birlikte gidip geleceğiz. Bebeğimle tehdit etti beni."dedi ve direksiyonu okşadı yavaşça. Ona ters ters baktıktan sonra gözlerimi devirdim.
"Mingyu baban bunu neden bu kadar çok seviyor?"diye sordu Jisung, iki koltuğun arasından başını uzatarak.
Benim bir adım var, neden adımı kullanmıyorlar ki?
"Bilmiyorum, herhalde küçüklere karşı bir ilgisi var."dediğinde Chan, diğer ikisi gülerken hayret dolu bakışlarımı ona doğru çevirdim. Babası hakkında neden böyle konuşuyordu ki? Ayıptı bir kere. Terbiyesizlikti ayrıca. Babam yaşıyor olsaydı onun hakkında asla bu şekilde konuşmazdım.
Omzumda hissettiğim hafif baskı ile bakışlarımı Jisung'a çevirdim. Gülmeye devam ederken bana doğru eğilince rahatsızlıkla başımı geri çektim. Nerden gelmişti bu samimiyet birden, okuldayken yanımdan geçmemek için yol değiştiren kişler değil miydi bunlar?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I laughed a little too much
FanfictionSanırım, ben biraz fazla güldüm... Mpreg Angst.