"Bak, seni Gece'ye kadar getirdim. Beni o kadar uğraştırdın ve birde üstüne eğlencem yarım kaldı. Bence bir şeyleri hakediyorum. Bana anlatacak mısın ne olduğunu?"diye sorduğunda Chaewon, oflayıp gözlerimi denizden ayırarak bankta yanımda oturan Chaewon'a baktım. Bacak bacak üstüne atmış tek eliyle bankı tutunurken diğer elinin tırnaklarına bakıyordu.
"Sana nasıl güvenipte bir şeyler anlatayım ki ben? Çıkarla çalışıyorsun."dediğimde kısa bir kahkaha atıp gözlerini bana çevirdi.
"Bu devirde böyle çalışman gerekiyor zaten. Ama merak etme, benden sır çıkmaz. Ayrıca geri dönüş biletin benim, bir şeyler anlatmazsan seni burda bırakıp basar giderim."dediğinde dikleştim ve bende aynı onun gibi bacak bacak üstüne atıp hafifçe ona doğru döndüm.
"Yürüyerek gidebilirim."diye tek kaşımı kaldırarak konuştuğumda tekrardan kahkaha attı.
"Gece'de mi? Hiç sanmıyorum. Her köşe başında adam şişliyorlar."dediğinde bir süre onu izledikten sonra hafifçe ona doğru eğildim.
"Dosta korku, düşmana güven veriyorsun gerçekten."dediğimde kocaman gülümsedi ve ardından hızlıca yüz ifadesini değiştirdi. Bipolar falandı sanırım.
"Her neyse, belki sana bir şeyler söylebilirim. Hem o kadar tanışık değiliz."dediğimde başını aşağı yukarı salladı.
"Tanıdıklardan çok yabancı birine içini dökmek daha çok rahatlatır. Seni yargılamayacağıma emin olabilirsin, eğer bundan korkuyorsan?"dediğinde hafifçe yutkundum ve dudaklarımı birbirine bastırıp başımı aşağı yukarı salladım hafifçe. Bir süre sessiz kaldım. Kendimi hazır hissetmem gerekiyordu. İlk defa bir başkasına içimi açacağım gibi kendimle de yüzleşecektim şimdi. Bir şeyleri kabullenmek gerçekten çok ağır geliyordu şu an bana.
"Karnımda bir embriyo var."dedim hızlıca ve kaşlarımı hafifçe kaldırıp gözlerimi kucağımda duran birbirine kenetlediğim ellerime diktim. Hala kabullenemiyordum anlaşılan.
"Bang Chan'da bunun bir parçası."dedim ve gözlerimi onun yüzüne çevirdim. Şaşırdığı aşikardı ama hayrete düşmüş gibi değildi. Duyguları uç uça yaşayan oyuncu insanlar gibi değildi. Şaka bir yana gerçekten güven veriyordu.
"Vay canına."dedi ve bakışlarını etrafta gezdirip ardından tekrar bana çevirdi.
"Söz konusu bebeğin babasına neden saldırdığını sorabilir miyim peki?"diye sorduğunda derin bir nefes çektim ciğerlerime ve omuzlarımı silktim.
"Beni terketti çünkü. Benimle birlikte olduktan sonra telefonları açmamak üzere defolup gitti. Onu 1 ay sonra ilk defa gördüm. İçimde o kadar nefret birikmiş ki, sinirimi boşaltmak istedim artık. Çok fazla doldum."diye açıkladığımda başını aşağı yukarı salladı.
"Peki şimdi ne yapacaksın? Doğurmaya düşünüyor musun?"diye sorduğunda omuzlarımı düşürüp gözlerimi ayakkabılarıma çevirdim.
"Bilmiyorum, daha birine anlatamaya cesaret edemedim bile."dediğimde bana doğru yanaşıp elini bacağıma koydu.
"Böyle düşünme, bana anlattın ya! Başkalarının da farklı bir tepki vereceğimi sanmıyorum."dediğinde dudaklarımı büzerek bakışlarımı tekrardan ona çevirdim.
"Ayrıca Chan'a söylemen gerek. Bunu bilmek zorunda. Yardımcı olacak mı yoksa uzak mı duracak bilmen gerekiyor değil mi? Ona göre hareket etmelisin."
"Ya uzak kalmak isterse?"diye tedirgince sorduğumda, dudaklarını birbirine bastırıp omuzlarını silkti.
"Ne hali varsa görsün. O zaman bu bebek sadece senin olmuş olur. Senin ona harika davranacağına, mükemmel bir baba olacağına eminim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I laughed a little too much
FanfictionSanırım, ben biraz fazla güldüm... Mpreg Angst.