Hızlıca gömleğimi düzeltip mutfağa girdim. Teyzem ve Mary ablanın yanına yaklaşıp salata malzemeleri kesen teyzemin yanağına öpücük kondurdum.
"Ay! Benim miniğim okuldan dönmüş mü?"
"Yok yoldayım daha."diyerek gözlerimi devirdim ve bakışlarımı Mary ablaya çevirdim. Gülerken bir anda içeriden gelen bağırma sesiyle hepimizin gözleri kocaman açılmıştı.
"Mary! Jisu!"diye Soomin hanımın bağırdığını duyduğumuzda, Mary abla hızlıca elindeki çarşafları elime tutuşturdu. Gözlerim kocaman açılırken şaşkınca ona baktım. O ise teyzemin yanında bir şeyler yapıyormuş gibi yapmaya başladı.
"Ah! Minho beyfendiler de sonunda teşrif etmişler."diye duyduğum tize yakın ses ile gözlerimi Soomin hanıma çevirdim. İyice bize doğru yaklaştı topuklularını takırdatırken. Aynı zamanda gözleriyle dikkatle beni süzüyordu.
"Ne yapıyorsunuz bakalım?"
"Bize vermiş olduğunuz menüdeki yemeklerin çoğunu hazırladık efendim. Yarım saate hepsi hazır olur."dedi Mary abla ve elini omzuma koyup beni kapıya doğru ittirdi.
"Minho'da söylediğiniz gibi çarşafları sermeye gidiyordu?"
"Minho mu serecek çarşafları?"diye sorduğunda Soomin elimde olmadan ters bakışlarımı ona göndermiştim. Ne varmış? Seremez miydim? 10 yaşından beri kendi çarşafımı kendim seriyordum ben yatağıma. Gayette becerebiliyordum. Bu gudubet karı ne beceriyordu acaba hayatında? Taşıyıcı olmak dışında ne?
Kindar düşüncelerim bir anda tekrardan yumuşamışlardı tabii, bazen Soomin hanıma üzülüyordum. Bildiğim kadarıyla genç yaşında gelmişti bu eve taşıyıcı olarak. Hayatını yaşayamamış mıydı? Neden bu görevi kabul etmişti ki? Sevdiği biri falan da mı olmamıştı hiç, ona yapmamasını söyleyen birileri yok muydu yanında? Bu üzücüydü.
Düşüncelerimden arındığımda evin merdivenlerini çıkıyordum. Aklım başıma bir anda gelmişti, resmen Chan'ın odasına çarşaf sermeye gidiyordum. Adımlarımı durdurdum ve gergince etrafıma bakındım. Olmazdı, olamazdı. Chan'ın odasına falan giremezdim. Odamda yaptıklarımdan sonra Chan'ın suratına o kadar kolay bakamazdım.
Bir basamak aşağı indim, ardından geri çıktım. Sonra bir basamak daha çıktım ve ardından hızlıca aşağı kata inmeye başladım. Adımlarımı hızlandırırken düşmemek için bastığım yerlere bakıyordum. Az sonra önüme çıkacak olan Chan'ı hesap edememiştim.
"Neyden kaçıyorsun?"diye duyduğum ses ile başımı kaldırdım ve merdivenin sonundaki Chan'a baktım. Bir süre onunla göz göze kaldıktan sonra hızlıca tekrardan arkama döndüm ve basamakları çıkmaya başladım. Üst kata varıp Chan'ın odasına ilerlemeye başladığımda o da peşimden geliyordu. Neden geliyorsa, gitsin bahçede falan takılsın işte!
"Sana diyorum, nereye gidiyorsun?!"diye arkamdan seslendiğinde oflayıp gözlerimi devirdim.
"Odana, çarşaf sereceğim."
"Sen mi?"diye sorduğunda aniden arkama dönünce onunla dip dibe olmayı planlamıyordum. Bu kadar yakınımdan ilerlediğini bilsem koşmaya başlardım.
"Evet, beğenemedin mi?"diye sordum geriye doğru adımlarken.
"Beğenemedim mi mi?"diye şaşkınca sorduğunda gözlerimi devirdim ve tekrardan önüme dönüp odasına ilerlemeye başladım. Kapıyı açıp içeri girdiğimde o da hemen benim peşimden girmişti odaya ve arkasından kapıyı kapatmıştı.
Ona ve kapalı olan kapıya kısa bir bakış attıktan sonra hızlıca çarşafları komidinin üzerine bıraktım ve yastıkların kılıflarını çıkarmaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I laughed a little too much
FanfictionSanırım, ben biraz fazla güldüm... Mpreg Angst.