Üzerime karabasan gibi çöken yorgunluk ile araladım gözlerimi. Gözlerimi açtığım anda ilk gördüğüm şey odamdaki gardrobumun açık kapağının aynasındaki yansımam olmuştu. Öylece kaldım saatlerce, bedenimi bir santim kenara bile kımıldatmadım. Hiç hareket etmel istemedim. Ölümü yattım uzandığım yerde saatlerce. Kolumu kaldıracak halim yoktu, çok yorgun hissediyordum. Fiziksel olarakta, mental olarakta.
Bırakın yataktan kalkıp bir şeyler yapmayı yataktan diğer tarafıma dönmek bile istemiyordum.
Saatlerce yattım işte aynı şekilde. Taa ki odamın kapısı açılana kadar.
"Minho, hala uyanmadın mı!"diye bağırarak odaya girdi Jeongin. Ben kendisine ruhsuz bir şekilde bakarken o uyandığımı farkedip iyice yatağa yaklaşmıştı.
"Gel, hadi birlikte kahvaltı edelim. Kahvaltı hazırladım!"diyerek yatağın yanına çömelirken. Biraz gayret göstererek ona doğru döndüm yatakta. Ellerimi yastığımın altına doğru sıkıştırıp yanağımı yastığa yaslarken gözlerimi onun gözlerine kenetledim.
"Hiçbir şey yemek istemiyorum."diye mırıldandığımda ben bile kendi sesimi tanıyamamıştım. Her zaman ki gibi güzel bir ton değildi bu, sanki yabancı biri gibiydi. Korkunçtu.
İstemsizce yüzümü buruşturup gözlerimi kaçırdım. Jeongin ise bir süre beni izledikten sonra yataktan destek alıp ayağa kalkmıştı. Onun gideceğini sanıp gözlerimi kapatırken ben, bir anda bedenim yataktan havalanınca gözlerim kocaman açılmıştı ve dudaklarımdan bir çığlık kaçmıştı.
"Sen aç değilsin ama belki bebek aç."diye konuşurken o ben kollarımı onun boynuna dolayıp havada kalan bacaklarımı sallamıştım. O ise kucağında benimle birlikte mutfağa doğru ilerlemeye başlamıştı.
"O henüz minik bir top kadar."
"Olsun, acıkmış olabilir yine de."derken o mutfağa gelmiştik. Gerçekten güzel bir kahvaltı hazırlamıştı. Normalde kahvaltıyı hep ben hazırlardım, Jeongin parmağını bile dokundurmazdı masaya. O kadar üşengeç birinim böyle güzel kahvaltı hazırlaması şaşırtıcıydı.
Beni sandalyenin kenarında kucağından bıraktığında kolumu boynundan çekerek sandalyeye bıraktım kendimi.
"Şimdi bi daha odaya dönemeyeceğim."diye somurttuğumda o da hemen benim yanımdaki sandalyeye oturmuştu.
"Güzelce yemeğini yersen seni odana götürürüm."diyerek tabağını doldurmaya başladığında gözlerimi masadakilere çevirdim. Güzeldi güzel olmasına ama midem bulanıyordu.
Daha sonra gözlerimi ona çevirdim, çok iştahlı bir şekilde yiyordu yemeğini. Yüzümü buruşturdum ve masadan destek alıp ayağa kalktım.
"Odama kendim dönerim."deyip ilerlemeye başlayacağım sırada kolunu belime sarıp beni geri ittirerek tekrardan sandalyeye oturmamı sağladı. Kaşlarımı çatıp ona baktığımda sinirli bir ifade ile bana bakıyordu. Yanakları yemekle doluyken ne kadar sinirli gözükebilirse tabii.
"Bir lokma bir şey yemeden kalkamazsın buradan. Canına susamadıysan tabii."dediğinde ofladım ve tekrardan masaya çevirdim gözlerimi. Tabağımın yanındaki çatalı alıp bana en yakın olan peynir tabağına uzattım. Bir parça peyniri alıp ağzıma attım ve hiç istemesem bile çiğnemeye başladım.
"Bu dönemde iyi beslenmelisin. Hem kendin için hemde bebek için. Yemekten kaçarsan ilerde hem senin için hemde bebek için kötü olur."diye konuşurken keyifle yemek yemeye devam ediyordu. Peyniri sonunda mideme gönderip çatalımı geri bıraktım. Şimdi de biraz ağzım ekşimişti.
Yüzümü buruşturduğumda Jeongin gözlerini bana çevirip kıkırdamaya başladı.
"Tam bir saftiriksin."diye benimle alay ettiğinde gözlerimi devirip omuzlarımı düşürdüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I laughed a little too much
FanfictionSanırım, ben biraz fazla güldüm... Mpreg Angst.