"Giydin mi pijamalarını?"diye duyduğum ses ile üzerimdeki saten pijamanın düğmelerini kapatırken gözlerimi açılan kapıya çevirdim. Chan odaya girip kapıyı arkasından kapatmış ve bana doğru gelmeye başlamıştı. Bense gözlerimi ondan alıp tekrardan karşımdaki aynaya döndüm.
Aynadan yansımamı izlerken arkama Chan'ın vücudu da yerleşmişti şimdi. Ellerimi göbeğimin üzerine koyup karnımı okşamaya başladığımda o da ellerini belime yerleştirip çenesini omzuma yerleştirip aynadan bizi izlemeye başladı. Kollarını yavaşça arkamdan göğüsüme doğru sardığında sırtımı ona yasladım ve karnıma bakmaya devam ettim.
"Nasılsın?"diye fısıldar gibi bir ses tonuyla konuştuğunda hafifçe omuzlarımı silktim.
"Canım sıkkın."dediğimde başını dikleştirdi ve yanağıma uzun bir öpücük bıraktı. Hafifçe gülümsedim ve sırtımı onun göğüsünden ayırıp ondan uzaklaştım. Yönümü ona döndüğümde beni elimden tuttu ve yatağa doğru çekti.
"Gel, konuşalım biraz."dediğinde minik adımlarla onu takip edip yatakta onun yanına oturdum yavaşça. Tek bacağını toplayıp yatağa koyarken diğer ayağı yatağın kenarından sarkıyordu. Yönü bana dönüktü şimdi. Dudaklarının üzerinde dilini dolaştırıp ıslattı kuru dudaklarını. Stresli görünüyordu sanki. Onun stresini hissedince istemsizce bende gerilmiştim kendi kendime.
"Babamla konuştuk biraz."diyerek söze girdiğinde gerginliğim daha fazla artmıştı. Kesin anlaşamamışlardı, yoksa Chan neden karşımda böyle soğuk terler döksün ki? Kesin Woosung yine bir sorun çıkartmıştı. Terslik çıkartmaktan başka işe yaramıyordu adam.
"Yine sıkıntı çıkarttı değil mi? Okula gitmeme karşı değil mi hala?!"diye sesimi yükselterek konuştuğumda ellerini uzatıp benim ellerimi sıkıca tuttu ve yatakta bana doğru kaydı biraz.
"Bebeğim bi dinle, ben konuşayım. Sonra tepki ver olur mu?"
"Hayır Chan, kesin sinir olacağım şeyler söyleyeceksin. İstemiyorum."
"Ne istemiyorsun?"
"Her ne söyleyeceksen istemiyorum."diye inat edip oturduğum yerden kalktığımdan sinirle soluduğunu hissettim.
"Minho konuşmama izin verecek misin güzelim?"diye sabır diler gibi konuştuğunda göz ucuyla ona baktım. Artık onun da moralini bozduğumun farkındaydım, ama böyle hayatıma karışılması beni deli ediyordu.
Sessizliğimi bir cevap olarak kabul edip yavaşça oturduğu yerden kalktı o da ve karşıma geçti. Gözlerimle onu takip ederken hafifçe kaşlarımı çatmıştım. Duyacaklarımdan nefret edecekmişim gibi hissediyordum.
"Evet, babam hala gitmemeni istiyor. Ama biraz haklı sanki, hım?"diye sorduğunda oflayıp gözlerimi devirdim ve ona arkamı döndüm. Yavaş yavaş sinir yükleniyordu vücuduma.
"Bak, okula gitsen bile bir süre sonra zaten kendin ara vermek isteyeceksin Minho. Karnın büyüdükçe zorlanacaksın ve ben senden uzaktayım, sana yardımcı olamayacağım. Hadi bırak inadı."
"Ya öyle olsa bile bırakında buna ben karar vereyim?! Kendim bir çözüm bulayım! Bu şekilde beni darlamaktan başka bir şey yapmıyorsunuz!"diye bağırarak tekrardan ona döndüğümde bu sefer o da oflamaya başladı. Kendi yakalarını tutup çekiştirdiğinde hala sinirle ona bakıyordum.
"Bezdirdiniz beni bezdirdiniz!"diye suratıma doğru bağırdığında kaşlarım havalanmıştı. İrkilerek geriye kaçtığımda kollarımı sertçe tutup beni kendisine yaklaştırıp suratıma doğru bağırmaya devam etti.
"Ne istiyorsunuz ne?! Ne yapmamı istiyorsunuz?! Ne yapmamı istiyorsun Minho?! Ben sana daha ne yapayım?! Daha hangi yolu deneyeyim?!"diye bağırarak üzerime yürümeye başladığında gözlerim dolmaya başlamıştı. O kadar çok bağırıyordu ki kulaklarım çınlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I laughed a little too much
FanfictionSanırım, ben biraz fazla güldüm... Mpreg Angst.