17 yıl önce.
Türel konağı, Alparslan Türel'in İstanbul'a yerleştiğinde koruluğun içine yaptırdığı ve nesilden nesile soyuna aktardığı güzel bir malikâneydi. Üç katlı bu malikâne küçük bir saray görünümünün yanı sıra, devletin önemli adamlarının toplantı ve istişare alanı olarak da kullanılıyordu. Ancak bugün, hikâyemizin başlangıcından tam 17 yıl önce, devlet adamı vasfında kimse yoktu malikânede. Aksine karanlık bir figür olarak tanımlanabilecek, bastonlu bir adam duruyordu geniş camlı pencerelerin önünde. Koruluk manzarasını seyrederken konuşmuyordu ve kabul salonundaki sessizlik, hamile kadının kesik inlemeleriyle bölünüyordu.
"Buraya ne için geldiğini biliyorum." dedi Sidar Türel. Pencerenin önünde dikilen adama delici bakışlar gönderdi. "Böyle bir şeyin olmayacağını konuşmuştuk. Israrın anlamsız."
"Aksine," konuşan, camın önündeki adamdı, bastonunu yere vurarak yüzünü onlara döndü, "ısrar önemlidir. Çok daha büyük faciaları önlemede insana ikinci bir şans tanır."
Yabancı adamın ortalama bir boyu vardı. Sol elindeki bastona dayanarak yürüse de adımlarında göze çarpan bir aksaklık yoktu. Kötülük topallamaz. Tek dikkat çekici yanı, iki mavi su küresine benzeyen gözleriydi. İnsanın içine işleyen bakışları, çoğu kişinin ondan Çakır diye bahsetmesine sebep oluyordu.
Akıllı olanlar, gerçek ismini telaffuz etmezdi.
"Evlatlarımı bu işe bulaştırmayacağım." Sidar Türel'in sesi kararlıydı, güç vermek istercesine karısına baktı bir an. "Oğullarımı bu düzene kurban etmem."
Bastonlu adam yaklaştı, her adımında iyi cilalanmış ayakkabıları zeminde gıcır gıcır sesler çıkarıyordu. "Benim de oğullarım var." dedi sukûnetle. "Onlardan farklı davranmam senin çocuklarına Sidar. Sana söz veriyorum."
Sidar Türel gülerek elini ensesine attı, karısının rahatsız soluklarını işitebiliyordu. "İmkansız." Zorlukla yutkundu. "Çok küçükler. Ulaş bile henüz yedisine girmedi."
"Oğullarımın hepsi, daha küçükken silah kullanmayı öğrenmişti." Baston zeminde tıkırdadı. "Böyle yaparak onları korumuyorsun Sidar. Savunmasız bırakıyorsun."
"Hayır." Sidar Türel kesin bir redle başını iki yana salladı. "Onları bu hayattan uzak tutacağıma yemin ettim."
Mavi gözler usulca kısıldı, gri koltukta oturan kadının şişkin karnında gezindi birkaç saniye. Kötülük ve iyilik, şeytan ve melek, düzen ve kaos...kelimelere yüklenen büyük anlamlardı bunlar. Gereksizdi. İşleri aksatmaktan, duyguları devreye sokmaktan başka bir işe yaramazlardı.
"Yeminler bozulabilir." dedi sadece.
Sidar Türel, karşısında bir deli varmış da ona laf anlatmaya çalışıyormuş gibi hissediyordu. "Tanrı'ya verdiğin yemini bozamazsın." diye karşılık verdi. "Bunu yapmayacağım. Ailemi lanetlemeyeceğim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVERA
ChickLitMahinev, yalnızlıkla arkadaş bir kızdı. Doğduğunda yalnızdı, acı çekerken yalnızdı, büyürken yalnızdı. Böyle öleceğini düşünüyordu ta ki bir ailesi olduğunu öğrenene kadar. Aynı şehrin içinde, kendisinden kilometrelerce uzakta; annesi, babası, abile...