Yetiştirme yurdunda hayatım boyunca unutamayacağım bir dayak yemiştim.On bir yaşındaydım, o zamanlar da şimdiki gibi çekingen olsam da hakkımı savunurdum. Bir kızla kavga etmiştim ve çok sinirlendiğimi anımsıyordum. Beni o denli sinirlendirecek ne dediğini hatırlamıyordum ama kendimi durduramadan küfürler savurmaya başlamıştım yurdun bahçesinde. Bu o kadar da alışılagelmedik bir şey değildi, oradaki herkes küfrederdi. Ama şans bu ya, sesimi duyan görevlilerden biri o gün için tersinden kalkmıştı. Beni saçlarımdan yakaladığını hatırlıyordum, yurdun içine sürüklediğini ve ömrü hayatım boyunca unutamayacağım bir şekilde beni dövdüğünü. Birkaç hafta boyunca çorba dışında bir şey yiyememiştim ve bir ay boyunca da sırtımın üzerinde yatamıyordum uyurken.
O günden, ilk defa dayak yediğim on birinci yaşımdan beri bir daha asla küfretmedim. Lanetler okudum, yeri geldi hakaretler ettim ama tek bir küfür çıkmadı ağzımdan. Yaşadığım travma o kadar büyüktü işte.
Şimdi ise, gözlerimi açıp içinde bulunduğum durumu anladığım vakit, küfürler çok kolay döküldü dilimden, sanki hiç travmam yokmuş gibi.
"Hassiktir."
Gerçekten de hassiktir. Neler oluyor?
"Uyandın mı? Beni endişelendirmeye başlamıştın."
Ses hemen yanımdan geliyordu. Boynun acıdığı için başımı döndürmem zor olsa da merakım daha ağır basıyordu. Bu yüzden başımı zor bela çevirip baktım ve Egemen'in neden sürekli fazla merak göte vurur dediğini anladım.
"Se-sen..." Tüm bedenim dondu kaldı, yalnızca karşımdaki ihtiyara bakabildim. "Sen kafedeki adamsın!"
Çalıştığım kafeye gelip beni aileme götüreceğini söyleyen ama aslında beni bebekken onlardan kaçıran yaşlı adama bakıyordum şu an. Gri, gür saçlı; mavi gözlü; tıpkı onu kafede gördüğüm gibi dehşet verici bir sakinlikle beni izliyordu. Bastonu dizlerinin üstündeydi, parmağında da siyah bir yüzük vardı. Normal yaşlılar gibi görünseydi belki bu kadar korkmazdım ama bu adamda genç birinin dikkati vardı. Beni izledi, onu izledim ancak dakikalar sonra çığlık atıp yardım istemek aklıma geldi.
"Rahatladın mı?" diye sordu ben bağırmayı bıraktığımda. "Şimdi konuşabilir miyiz?"
Ellerimi oynatabildiğimi fark edince hışımla önüme döndüm. "Sizinle hiçbir şey-!" Cümlem yarıda kesildi çünkü ilk anın şokuyla hissedemediğim biri daha vardı yanımızda. Pamir. Karşı koltukta baygın bir şekilde yatıyordu. Alnından...alnından kanlar akıyordu.
Oturduğum koltuktan fırlayıp arabanın zemininde diz çöktüm ve Pamir'in omuzlarını sarstım. "P-Pamir! Pamir uyan! Korkutma beni nolur!"
"Ah, bir şeyi yok bir şeyi yok." dedi yaşlı adam önemsemezce. "Bizim çocuklar kafasına biraz sert vurmuşlar o kadar."
Pamir'in gözlerini kapalıydı, ne kadar uğraşsam da açılmıyordu. Alnından akan kanı bir kenara koyarsak başka bir yerinden yaralanmış gibi görünmüyordu. Eğer uyansaydı buradan kaçabilirdik, evet, ikimiz bu deli ihtiyardan kurtulabilirdik. Pamir'in güçlü olduğunu biliyordum, yaşlı adam da kuvvetli görünüyordu ama Pamir'le ikisinin girdiği bir kavgayı Pamir kazanırdı. Evet, sadece Pamir'in uyanmasını bekleyecektim ve sonra-
"Mahinev." Yaşlı adamın ismimi söylemesi tüm tüylerimi ürpertti. "Aklından ne gibi fikirler geçiriyorsun bilmiyorum ama lütfen sakin ol. Sizi burada zorla tutma gibi bir niyetim yok."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVERA
ChickLitMahinev, yalnızlıkla arkadaş bir kızdı. Doğduğunda yalnızdı, acı çekerken yalnızdı, büyürken yalnızdı. Böyle öleceğini düşünüyordu ta ki bir ailesi olduğunu öğrenene kadar. Aynı şehrin içinde, kendisinden kilometrelerce uzakta; annesi, babası, abile...