15.

20.5K 1.1K 421
                                    






"Mahinev. Mahinev. Mahinev."

Sinir bozucu bir sivrisinek başımda vızıldıyordu. Uykum vardı, hem de deli gibi. Saat beşe gelirken ancak uykuya dalabilmiştim ve haftasonu bahanesiyle tüm gün uyumayı planlıyordum. Başımda dikilip ismimi sayıklayan kimdi acaba? Yastıkla boğmak istiyordum onu.

"Mahinev, kalk gidiyoruz."

Yastığımı rastgele fırlattım. "Git başımdan. Uykum var."

"Abimler aşağıda bekliyor, gitmemiz lazım."

Gözlerimi açmaya çalıştım. Hâlâ uykulu olduğum için kim olduğunu çıkaramamıştım. "Egemen? Sen misin?"

"Hayır, benim Atlas."

Gözlerim direkt açıldı. Robot gibi yatakta doğruldum ve başımda dikilen velete baktım. "Odamda ne işin var? Çık dışarıya."

Söylediklerime bozulsa da yüz ifadesi çabucak düzeldi. Üzerime örttüğüm ince pikeyi kaldırdı ve bir kenara bıraktı. Sonra benim şaşkın bakışlarım eşliğinde elimi tutarak beni sıcak yatağımdan ayırdı. Öyle uykum vardı ki yaptığı şeyleri algılayamıyordum. Beyaz gardırobumdan pembe renkli bir şapka çıkarıp dağınık saçlarıma takması, sonra da elime bir çift krem renkli sandalet tutuşturması saniyeler sürdü. Beni banyoya doğru sürüklerken sağa sola bakındım, kimsecikler görünmüyordu.

"Neler oluyor?" dedim banyo kapısında. Elimin tersiyle gözlerimi ovuşturdum. "Uykum var, neden uyandırdın beni?"

Öyle havadan sudan bahsediyormuş gibi "Koruluğa gidiyoruz." dedi Atlas. "Kahvaltı yapacağız. O sırada eve temizlikçiler gelecek, annem bu akşam dönüyor." Banyo kapısını açıp beni iteledi. "Ben abimlerin yanına gidiyorum, sen de elini yüzünü yıkayıp aşağıya in."

Aynaya anlamsızca baktım, eğilip musluğu açtım. Yüzüme birkaç kez su çarptıktan sonra neler olduğunu anlayabildim. Oha! Didem Hanım dönüyor mu?!

Atlas'ın dolaptan benim için seçtiği şapkayı düzeltip merdivenlerden jet hızıyla indim. Koruluk ya da piknik umrumda değildi, sadece yanlış duymadığıma emin olmak için birileriyle konuşmak istiyordum. "Egemen!" diye seslendim merdivenlerden ikişer ikişer inerken. "Egemen! Nerede-"

Salonda oturan Sidar Türel'i görünce sessizleştim. "Ah. Günaydın b-baba."

Benim babam. Beni yıllar sonra kollarının atasına alıp sarmalayan ve güvende hissettiren adam. Ondan korkmamalıydım, bana zarar vermeyeceğini biliyordum sonuçta. Ama her zaman gülücükler saçan yüzünün öfkeli halini görmek beni tedirgin etmişti dün akşam. Ve evimize doluşan onlarca yabancı adamı düşününce acaba bana anlatmadıkları bir şeyler mi var diye endişelenmeye başlamıştım. Bu yüzden olduğum yerde, sandaletlerim elimde, öylece bekledim. Ta ki Sidar Türel beni yanına çağırıncaya kadar.

"Orada bekleme güzel kızım, yanıma gel." Eliyle koltuğun üstüne pat pat diye vurdu. "Konuşalım seninle."

Sidar Türel bana zarar vermez. O benim babam. Beni seviyor. Güvende hissettiriyor. Ondan korkmama gerek yok.

Yavaş adımlarla gösterdiği yere oturdum ve dikkatle beni izleyen gözlerine baktım. Soruları sorması gereken oydu ama sırasını çaldım, aceleyle lafa daldım.

"Ben...ben bir şey sormak istiyorum." dedim pat diye.

Başını hafifçe salladı. "Ne öğrenmek istiyorsun?"

"Dün akşam..." parmaklarımı sıktım, anlamsızca geriliyordum. "Bahçede bir sürü adam vardı takım elbiseli." Mavili yeşilli gözlerine odaklandım, yalan söylerse kaçırmamak için. "Bana lojistik işiyle ilgilendiğinizi söylemiştiniz ama ne tür bir işin o kadar korumaya ihtiyaç duyacağını anlayamıyorum."

MAVERAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin