Kucağımdaki ellerimle oynarken belki de bininci defa karanlık düşünceleri aklımdan atmaya çalıştım. Evi terk etmiştim ve Türel ailesinin buna nasıl tepki verdiğini tahmin dahi edemiyordum. Kendime sürekli beni bu duruma onların getirdiğini söylesem de içimdeki cesaret tükeneli çok olmuştu. Ya Balçiçek yurt yönetiminden izin alamazsa? O zaman ne yapacaktım? Cidden gidebileceğim hiçbir yer yoktu ve artık bundan sıkılmıştım. Başımı sokacak bir yer bulmak benim sorumluluğum olmamalıydı. 17 yaşındaydım ben. Daha reşit bile değildim. Neden her şey benim başıma gelir ki zaten?Saat akşamın on buçuğuydu, yani Pamir'in arabasının gösterdiği rakamlar bunlardı. Siyah, kamyon gibi bir arabayla gelmişti beni almaya. Arabası o kadar dikkat çekiciydi ki Ulaş'ın neden dik dik baktığını anlayabiliyordum. Ah...sahi, Ulaş neden birdenbire bana yardım etmeye karar vermişti ki? Egemen'in bu evden ayrılamaz diye bağırdığını hatırlıyordum en son. Ve benim tatlı, anlayışlı Egemen abim bile öyle bir tepki vermişken Ulaş'ın beni saçlarımdan tuttuğu gibi eve geri götüreceğini düşünmüştüm. Ama bunu yapmamıştı, üstüne üstlük bana kredi kartlarını vermişti sanki kendi kartımı bıraktığımı en başından beri biliyormuş gibi.
"Babamın bana anlattığı bir hikaye var."
Pamir'in aniden konuşmasıyla irkildim. Arabaya bindiğimizden beri konuşmam için beni hiç zorlamamıştı ve genelde sessiz takılan biri olduğu için Balçiçek'in yurduna varana dek aramızdaki sessizliğin hiç bozulmayacağını düşünmüştüm. Ayrıca ilk defa ailesinden bahsediyordu, nedense bu beni heyecanlandırmıştı.
"İki tane kurt varmış." dedi Pamir. Sinyal verip sol şerite geçti. "Sürekli kavga ederlermiş. Biri karanlık ve umutsuzlukmuş. Diğeri ise aydınlık ve umutmuş." Ela renkli gözleri bana çevrildi. "Hangi kurt galip gelmiş?"
Dehşet güzellikteki gözlerine bakarken düşündüm, aklıma hiçbir şey gelmiyordu. "Hangisi?" diye sordum merakla.
Pamir yeniden yola dönerken sırıttı. "Hangisini besliyorsan o."
"Bana bunu neden anlatıyorsun?" dedim içinde olduğumuz durumu garipseyerek. Arabada çalan şarkından gökyüzündeki hilal biçimdeki aya kadar her şey bir garipti bu akşam.
"Kafanın karışık olduğunu görebiliyorum." dedi sakince. Pamir benimle konuşurken hep aynı sakin ses tonunu kullanırdı ve bu, onda en çok sevdiğim özelliklerden biriydi. "Sana bunu anlattım çünkü rahatsız olduğunu görmekten nefret ediyorum."
"Pamir-" diye başlayacak oldum ama konuşmama izin vermedi.
"Her zaman ikinci şanslar vardır Mahinev." dedi inatla, sanki onu anlamıyormuşum gibi. "Bana anlatmadığın olay seni ne kadar üzüyor bilmiyorum ama önünde hep sayısız şans olacak. Hissettiğin umutsuzluk sonsuza dek sürmeyecek."
"Pamir." diye araya girdim hızlıca. "Sakin ol, ben iyiyim."
Ela gözleri bir anlığına yüzüme çarpıp yeniden yola döndü. "Yüzün sapsarı." dedi tuhaf bir sesle. "Bir şeyler olmuş." Derin bir nefes aldı, kendisiyle tartışma içinde gibiydi. "Ama ben anlayışlı biri olduğum için özel alanına saygı duyacağım ve anlatman için seni zorlamayacağım."
Gülmemek için yanağımı içten ısırdım. "Bundan emin misin? Yüzünde karnın ağrıyormuş gibi bir ifade var."
"Mahinev..." dedi başını bana doğru çevirirken. "Benim aslında kalbim ağrıyor. Onu ne yapacağız?"
Panik! Panik! Panik!
Aklıma ilk gelen şey doktora git tarzında saçma sapan bir cümleydi ve bunu söylememek için dudaklarımı sımsıkı kapattım. Arabaya ilk bindiğimde beni okulun kız yurduna bırakmasını istemiştim ve gecenin kör saatinde neden oraya gittiğimi merak ettiği yüzünden anlaşılıyordu. Pamir'i hep rahat, sakin ve umursamaz bir ruh hali içinde gördüğüm için, onun bir şeyleri merak etmesi benim için yeni bir durumdu. Kendimi önemli hissettim. Değerli. Birinin benim için endişelenmesinin bu kadar tatlı bir his olduğunu bilmiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVERA
ChickLitMahinev, yalnızlıkla arkadaş bir kızdı. Doğduğunda yalnızdı, acı çekerken yalnızdı, büyürken yalnızdı. Böyle öleceğini düşünüyordu ta ki bir ailesi olduğunu öğrenene kadar. Aynı şehrin içinde, kendisinden kilometrelerce uzakta; annesi, babası, abile...