22.

12.7K 993 236
                                    







🌠




Bence en çok Toprak'ı severdim. Yani henüz yeni doğmuş bir bebek iken kaçırılmasaydım ve Türel ailesi ile birlikte yaşasaydım, favori abim Toprak olurdu. Çünkü çoğu zaman kafa yapılarımızın uyuştuğunu hissediyordum. Güldüğümüz şeylerin çoğu aynıydı, her ne kadar Toprak benim yanımda gülmekten özenle kaçınsa da. İkimiz de motorsikletlere düşkündük. Toprak bunu bilmiyordu tabi. Ama garaja her gittiğimizde uzak bir köşeye dizilmiş halde duran motorlarına özlemle bakıyordum. Birlikte binmek isterdim, rüzgar suratımı yalayıp geçerken kollarımı havaya kaldırıp avazım çıktığı kadar bağırmak isterdim. Bazen odasından gitar sesleri duyuyordum. Bazen de yüksek sesli yabancı müzikler. Benim dinlediğim şarkılardı hepsi. Onları Toprak'la beraber dinlemek isterdim. Ama her şeyden çok, Toprak bir kerecik olsun bana içten bir şekilde gülümsesin isterdim. Bir kerecik ya, bir kerecik! O anı ezberler, ihtiyaç duyduğumda çıkarıp kendimi teselli ederdim. Ama hayır, Toprak bana o gülümsemeyi bile çok görmüştü çünkü eve geri döndüğümden beri odasından dışarı çıkmıyordu.

Benden nefret ediyor. Ama en azından duygularımız karşılıklı.

Saat gecenin üç buçuğuyken Toprak'ı düşünmemin sebebi, yarınki Matematik sınavı yüzünden bir türlü uyuyamamamdı. Biraz daha çalışmak için masama geçmiştim ama ders çalışacağımı anlayan zihnim, saçma sapan şeylerle beni meşgul ediyordu. Gergin olduğum için böyleydi, büyük ihtimalle yarınki sınavda batıracaktım. Çünkü ne Aras'la ne de Pamir'le on dakikadan fazla konuşabilmiştim bu hafta. Aras sıkı bir ders çalışma rejimine girmişti ve Pamir'in de misafirleri vardı, okuldan erken çıkıyordu sürekli. Son çare olarak Matematik öğretmeninin yanına gitmiştim ama zaten derste anlattıklarını anlasaydım hiçbir sıkıntım olmazdı en başında; bir işe yaramamıştı bir saatlik etüt çalışmamız. Bana, benim dilimden anlayıp anlatabilecek biri lazımdı ama o muhteşem şahıs da dünyada yoktu sanırım. Yani iş başa düştü Mahinev, çalış bakalım. Belki kırk falan alırım Behlül gibi. Kırk alınca ortalamam kaç düşüyor ya?

Yılın bu dönemlerinde genelde iki işte birden çalıştığım için okula uğrama gibi bir lüksüm olmazdı. Ama şimdi bir evim vardı, sıcak yatağım, karnımı doyuran güzel yemekler, temiz giysiler... Çalışmamak için bahanem kalmamıştı, bu yüzden gece gece şiddetli bir anksiyeteye tutulmuştum. Kırk falan alamazdım Behlül gibi! Türel ailesi ile zaten aramız berbattı, bir de kötü notlarla onların gözüne batamazdım.

"Tamam, önce sakin olalım." Masadan kalkıp kitaplarımı kucakladım. "Sakin ol, sakin..." Odada durmaktan başım dönüyordu, ortam değişikliği yapacaktım. Aslında çalışmak için kütüphane güzel bir seçenekti ama üst kata gidersem hem gürültü çıkardı hem de kütüphanenin yerini tam hatırlamıyordum. Bu yüzden yemek masasında çalışmak için merdivenlerden ikişer ikişer inmeye başladım. Bahçeyi gören avluya da çıkabilirdim, temiz hava iyi gelirdi. Ama Atlas'la koruluğa gittiğimiz akşamdan beri, Türel malikânesinin bahçesi eskisi kadar sevimli gelmiyordu gözüme. Neredeyse köpeklerin tasmasız bir şekilde etrafta dolaşmasını dileyecektim, sırf yabancılar eve yaklaşamasın diye.

Salona indiğimde parmak uçlarımda ilerleyerek koltukları geçtim. İleride, mutfakla yemek masasını birleştiren holde loş bir ışık yanıyordu. Gecenin bu saatinde kim uyanık olur ki? "Senin..." gözlerimi kırpıştırarak yemek masasında oturan Toprak'a baktım. Odasından çıkmıyordu hani, neden karşımdaydı? "Senin ne işin var burada?"

MAVERAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin