Yaldızlı tavanlar, örümcek ağı tutmuş zihinler ve hepsinin ortasında ben, mutlu olabilmek için tüm gökyüzünü yakıp ateşe veren.
"Uyandın mı güzel kızım? Hayırlı sabahlar birtanem."
Yatağımın yanı başındaki puflara oturan Sidar Bey'di konuşan. Didem Hanım da yanındaydı ve başı, kocasının omzunda; öylece uyuyordu. Yatakta biraz daha doğruldum ve gözlerimi ovuşturdum. Başım çatlayacak gibi ağrıyordu. Dün akşam ağlarken kendimden geçtiğimi hatırlıyordum ama ikisini yatağımın yanında görmek beni şaşırtmıştı. Ve mutlu etmişti. Herkes benden nefret etse de annem ve babam beni seviyordu, kalbimin en içinde hissediyordum bunu.
"Günaydın Sidar Bey." diye fısıldadım, Didem Hanım'ı uykusundan uyandırmak istemiyordum. "Başımda beklemenize gerek yoktu..."
Yatağın üzerinde duran elimi kavradı ve babacan bir tavırla sıktı. "Sen benim tek kızım, biricik gözağrımsın. Senin için ne yapsam yine de yeterli olmaz."
Ciğerlerim sıkıştı, mutluluğa alışkın olmayan bünyem çıldırmıştı. "Bir şey sorabilir miyim?"
Gülümsedi. "İstediğin her şeyi sorabilirsin."
"Size 'baba' demediğim için kızıyor musunuz?"
Elimi sıktı yeniden. Yüzündeki ifadeye bakılırsa bir yanında kızı bir yanında karısı varken, dünyadaki en mutlu adam oydu. "Kızmıyorum." dedi yavaşça. "Ne hata işlersen işle, ne yaparsan yap, senin kredin bende hep sonsuz. Sana herhangi bir şey için kızmam mümkün değil." Birkaç saniye duraksadıktan sonra "Ama biraz üzülüyor olabilirim." diye ekledi. "Yani.." boğazını temizledi "baba dediğini duymak isterdim. Seni asla zorlamam, kendini ne zaman rahat hissedersen, canın ne zaman isterse söyleyebilirsin; o yüzden benim ya da bir başkasının üzüntüsünü kafaya takayım deme." Omzunda uyuklayan karısını gösterdi. "Bizim için bu hayatta en önemli şey evlatlarımızdır. Sizin için varız."
"Teşekkür ederim." Dilimin ucuna gelen kelimeyi söyleyecek gibi olsam da o an söyleyemedim. "Her şey için." Yüzüne kararlı bir ifadeyle baktım. "Sizi hayalkırıklığına uğratmayacağım."
Kendi kendine bir şeyler mırıldandı, duyamadım. Didem Hanım'ı uyandırmamak için alçak sesle konuştuk, okulun nasıl geçtiğini sorunca endişelenmesini istemediğim için iyi diyerek geçiştirdim ve habersiz bir şeyler yapmış olmamak için amigo takımına seçildiğimi söyledim.
Yüzü bir anlığına endişeyle kırıştı. "Çok tehlikeli hareketler yapıyorlardı." dedi tasvip etmez gibi. Yüzümün düştüğünü görünce ekledi. "Ama sen katılmak istiyorsan hiçbir sorun yok. Eğer incinirsen ben de onları incitirim, olur biter." Sonlara doğru tuhaf bir şekilde gülse de yanlış yorumlamamak için bunu umursamadım.
Birkaç dakikalık sessizlikte Didem Hanım bir şeyler mırıldandı, hâlâ uyuyordu. Sidar Bey'in dün akşamdan kalma kırışmış takım elbisesine bakarken boğazını temizleyerek cebinden bir kart çıkardı ve bana uzattı.
Siyah kartı parmak uçlarımla kavradım.
Dün akşam aklıma geldikçe utanıyordum. Şimdi bile, Sidar Bey'in yüzüne bakmamak için yorganın altında saklanasım vardı. "Teşekkür ederim." diye mırıldandım. "Dediğim gibi, size geri ödeyeceğim."
"Ben de bunu konuşmak istiyordum Mahinev." Renkli gözleri keskin bir şekilde üzerime dikildi. "Bir daha geri ödemeyle alakalı bir şey duymak istemiyorum."
"İyi ama-"
"Sen benim kızımsın. Bizim kızımızsın. Kendini bu aileye ait hissetmesen de kardeşlerinin sahip olduğu ayrıcalıklara sen de sahipsin ve biz bunu onlara nasıl karşılıksız veriyorsak sana da aynı şekilde veriyoruz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVERA
ChickLitMahinev, yalnızlıkla arkadaş bir kızdı. Doğduğunda yalnızdı, acı çekerken yalnızdı, büyürken yalnızdı. Böyle öleceğini düşünüyordu ta ki bir ailesi olduğunu öğrenene kadar. Aynı şehrin içinde, kendisinden kilometrelerce uzakta; annesi, babası, abile...