Bir şeylerim çalınır korkusuyla hep bir gözüm açık uyudum bu zamana kadar. Başımı yastığa koyduğum gibi uykuya daldığım da oldukça nadirdi ama şimdi, pırıl pırıl gümüşi aynaya bakarken saatlerce kesintisiz uyuduğumun farkına varmıştım. Akşam yemeğini kaçırmıştım ama sorun değildi bu. Elimde olsa kahvaltıya bile inmezdim ama içimdeki deli dolu heyecan bu düşünceleri kafamdan def etti. En güzel pantolonlarımdan birini, ayrıca fazla yıpranmamış beyaz tişörtümü giymiştim. Saçlarımı açık bırakarak ve stresten bileklerimi ovalayarak devasa merdivenleri inerken, alt kattaki sesler bir anda kesildi. Beni gören Didem Hanım oturduğu yerden fırladı, şık bir elbise giymişti üzerine.
"Günaydın!" dedi heceleri uzatarak. Topuklu ayakkabıları zemin üzerinde tıkırdıdadı ve coşkulu bir tavırla bana sarıldı. "Akşam yemeğine çağıracaktım seni ama yatıyordun, kıyamadım uyandırmaya." Elimi tuttu yine, parmakları çok hafifçe baskı uyguluyordu avuç içime. "Aç mısın? Ah, tabiki açsın, gel hadi, geç Atlas'ın yanına."
"Bir saniye, bir saniye.." Sidar Türel araya girdiğinde bize doğru, daha doğrusu bana doğru yaklaştığını fark ettim. Didem Hanım'ın arkasına seğirtsem de elini başımın arkasına koyarak beni kendine çekti, dudaklarını alnıma bastırdı. "Günaydın kızım."
Benden ayrıldığında ve herkes sandalyesine yerleşmek için hareketlendiğinde kirpiklerimi hızlıca kırpıştırarak dolan gözlerimi sakladım. Masadaki tek boş sandalye Didem Hanım ile evin en küçüğü olan Atlas'ın arasındaydı. Zeminde ses çıkarmamaya çalışarak sandalyeyi çektim ve oturdum. Başımı kaldırdığım an ise beni göz hapsine alan üç kişiyle duraksadım.
Tam karşımda Toprak isimli çocuk oturuyordu, koyu renkli saçları alnının üzerine düşmüştü ve siyah bir tişört giymişti. Onun sağında Egemen vardı, Toprak'ın aksine bariz bir alayla süzüyordu beni. Ve sol tarafta, hepsinden kat be kat daha fazla negatif enerji yayan bir çocuk vardı ki yutkunmaktan kendimi alamadım. O da gri bir tişört giymiş, çatılı kaşlarıyla beni seyrediyordu. Kendimi seyirliğe çıkmış gibi hissediyordum. Beni kurtarması için Didem Hanım'a baktım endişeyle. Zeki bir kadındı, durumu fark etti ve hızlıca, "Egemen, Toprak ve Ulaş." dedi sağ baştan sayarak. "Egemen senden üç yaş büyük, Toprak dört, Ulaş da altı. Atlas da senden iki devre küçük, on beş yaşında."
Amma da organize doğmuş bu çocuklar, aile planlamasına bak.
Başımı salladım hafifçe, umarım benden de kendimi tanıtmamı istemezdi. Merhaba ben Mahinev, on yedi yaşındayım ve bu hayatta bir baltaya sap olamadım.
"Dün biraz bahsetmiştim ama yine söyleyeyim," dedi Didem Hanım es vermeden, "Egemen üniversite ikinci sınıfta, mimarlık okuyor. Toprak inşaat mühendisliği üçüncü sınıfta, Ulaş da işletmeyi bitirdi. Babanın yanında çalışıyor." Oğluna sevgiyle baktı, sanki içine sokmak ister gibi. "Yani çalışıyor sayılır."
Sidar Bey boğazını temizledi. "Kızın üstüne gitme Didem, bunaltma ilk günden."
"Yok yok," dedim panikle, "Bunalmadım ki ben."
Söylediklerime Sidar Bey tebessüm etti, abiler tepkisiz kaldı ama Atlas'tan hoşnutsuz bir dudak bükme kazanmıştım. Benden iki yaş küçük olmasına rağmen burnu o kadar havadaydı ki önünü görmesi bile bir mucizeydi.
Yine de ona kızamadım, sessizce önüme döndüm. Soru sorsam çok mu ileri giderdim acaba? Ama öyle merak ediyordum ki..."Şey.., ne iş yapıyorsunuz Sidar Bey?"
Masada bir an kimse konuşmadı.
"Yanlış bir şey mi dedim?" Atlas'a baktım ama ukala çocuk tabağındaki salamları yemekle meşguldü. Sidar Bey olanca samimiyetiyle gülümsedi, yakışıklı bir adamdı. "Hayır, yanlış bir şey söylemedin." Tıpkı Didem Hanım gibi o da şefkatle konuşuyordu. "Lojistik işiyle uğraşıyorum. Alım, satım, üretim-"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVERA
ChickLitMahinev, yalnızlıkla arkadaş bir kızdı. Doğduğunda yalnızdı, acı çekerken yalnızdı, büyürken yalnızdı. Böyle öleceğini düşünüyordu ta ki bir ailesi olduğunu öğrenene kadar. Aynı şehrin içinde, kendisinden kilometrelerce uzakta; annesi, babası, abile...