"Mahinev, gelmek istemediğine emin misin tatlım? Evde tek başına sıkılmaz mısın?"
Didem Hanım'a tatlı bir şekilde gülümsedim. Bunu yaparken kendimi tuhaf hissetmiyordum çünkü bu evin içinde bana iyi davranan yegâne kişilerdendi. Eğer yakınlığımı istiyorsa bunu ona verecektim. Sonuçta benim annem.
"Yok, zaten yapmam gereken ödevlerim var." dedim sakinlikle. Ayakta dikilen Toprak ve Atlas'a bakmamak için ekstra bir çaba içerisindeydim. "Yine de davetiniz için teşekkürler."
Gergince çantasını kontrol ederken beni bırakmak istemediği belliydi ama üstelemedi. "Telefonun açık olsun, olur mu?" dedi endişeyle. "Bir şey olursa ararsın, hemen geliriz."
Gözlerimi olumlu manasında kırptım. "Tamamdır."
Atlas'la göz göze gelince başka yöne baktım hızlıca. Sidar Bey de üst kattan inerken telefonda konuştuğu kişiyle vedalaşıyordu. Telefonunu cebine bırakırken "Herkes hazır mı?" dedi enerjik bir şekilde. Üzerinde spor bir takım vardı ve bileğinde kim bilir kaç bin liralık lacivert kemerli bir saat. Atlas, abisine bir şeyler mırıldanırken Sidar Bey yanıma vardı ve çok hafifçe omzuma dokundu. "Dersleri çok kafana takma, dinlenmene bak bugün." dedi gülümserken. "Film izlemek istersen kütüphanedeki DVD'leri alabilirsin. Arkadaşlarınla buluşmak istersen anlarım ama biz yokken dışarı çıkmazsan içim daha rahat eder." Bir anlığına düşündü. "Neden eve çağırmıyorsun?" dedi hayali arkadaşlarımı kastederek. "Kimse yok zaten keyfinize bakarsınız, senin de canın sıkılmaz."
Sidar Bey kelimenin tam manasıyla herkesin istediği ama asla sahip olamadığı o baba figürüydü. İki gün önceki korkunç akşam yemeğinden sonra, onunla daha da yakınlaşmış hissediyordum kendimi. Ömrümde ilk defa, herkesi karşısına alıp beni savunan biri çıkmıştı. Babam.
"Teşekkür ederim." dedim sıraladığı tüm teklifler için. "Ama cidden ödevlerimi yapmam gerekiyor." Çünkü sınıfta kalmak istemiyorum ve hiç arkadaşım yok.
İç çekti. "Pekâlâ. Bir sorun olursa ararsın."
"Baba amma abarttınız.." dedi Egemen, uzandığı koltukta kanalları zaplıyordu. "Gören de vahşi hayvanların arasında bıraktınız sanacak."
"Bıraktık sayılır." diye mırıldandı Sidar Bey. "Ayrıca sen sus. Benim kızım değil mi?"
Toprak'ın homurdandığını işittim. Sanki tüm bu saçmalığa katlanamıyormuş gibi duvara yaslanmış, gözlerini yummuştu. Bunu kafaya takabilirdim ama o an, Sidar Bey kararsızlıkla kollarını bana doğru kaldırdı. Bunu yaptığı anda yüzündeki pişmanlığı gördüm, sarılmak istiyormuş gibi görünüyordu ama besbelli hoşlanmayacağımı düşünmüştü.
Bir adım yaklaşarak onu kararsızlığından kurtardım ve kollarımı ona sardım.
İç çekti. Derince bir iç. Ve sarılmama karşılık verirken sırtıma dökülen saçlarımı sevdi. Ah! Sakın ağlama Mahinev yoksa ilgi çekmeye çalıştığını düşünecekler.
Geriye çekildiğimizde Sidar Bey son kez başımın üstünü okşadı ve karısını belinden ilerleterek dış kapıya doğru ilerledi. Atlas'ın dik dik bakan renkli gözlerine dil çıkarmak istedim ama bunun yerine arkamı döndüm ve merdivenleri tırmanarak odama çıktım.
Kapıyı kapattığımda kalbim güm güm atıyordu. Pencereyi açıp bağırasım vardı, benim babam var be!
Bunun ne kadar değerli bir şey olduğunu, başından beri sahip olanlar anlayamazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVERA
ChickLitMahinev, yalnızlıkla arkadaş bir kızdı. Doğduğunda yalnızdı, acı çekerken yalnızdı, büyürken yalnızdı. Böyle öleceğini düşünüyordu ta ki bir ailesi olduğunu öğrenene kadar. Aynı şehrin içinde, kendisinden kilometrelerce uzakta; annesi, babası, abile...