"Hmm, bak bu da babanın iş ortağının eşi. Şu kameraya yakalanmamak için kaçan da benim eski müzik öğretmenimin kardeşi. Gerçi biraz yaşlanmış. Tabii üzerinden yıllar geçti, benim hâlâ çaldığım zamandan bahsediyoruz düşün..."
Hafta sonları benim için ek mesai ve karnımı rahatça doyurabileceğim fazladan iki gün anlamına gelirdi. Eğer birkaç ay önceki Mahinev'e, bir cumartesi günü işe gitmeyip keyif yapacağını ve üstelik bunu annesiyle, yüzünde bakım maskeleri varken magazin haberleri izleyerek yapacağını söyleselerdi şayet; birinin ona kötü bir şaka yaptığını düşünüp kaş çatardı.
Geçmişimdeki o zavallı kızın, çaresiz zamanlarda ayakta kalmak için dizlerini yırtan ve inatla yaşamaya devam eden o kızın başını okşamak isterdim. Kötü olaylar hep benim başıma gelecek değil ya, Tanrı elbet bir gün benim de yüzüme gülecek diye düşünürdüm. Şimdi o günlerden birindeydim. İmkansız görünen bir masalın içine düşmüştüm ve kötü kalpli prensler beni öldürmek istese de iyi kalpli kraliçe beni el üstünde tutuyordu.
Didem Türel, kuşkusuz bir kraliçeydi.
Bir annenin, en kapanmaz sanılan yaraları bile sihirli ellerle iyileştirebileceğini bilmezdim. Ne geçmişte ne de şimdi. Ama Didem Türel, benim için bunu yapıyordu. Normal insanların ikinci kez önemsemeyeceği şeyleri benim için, hatta benimle birlikte yaparken bazen düşünüyordum, belki de annesiz geçen yıllarımı telafi etmeye çalışıyordu. Alışverişe çıkmak, sofrayı birlikte hazırlamak, okul hakkında konuşmak, saçlarımı nasıl yapabileceğim hakkında fikirler vermesi, makyaj malzemelerini nasıl kullanacağımı göstermesi, bir yakınlık ihtiyacı hissettiğim gecelerde uyuyana dek benim başımda beklemesi, o bitmek tükenmek bilmeyen anlayışıyla tüm hatalarımı ve kırdığım potları gülümseyerek karşılaması ve her şeyden önemlisi, ona ihtiyaç duyduğumda hep yanımda olması.
İnsanın annesinin olması harika bir şey.
"Maskeler kaç dakika daha kalacak?" diye sordum başımı yasladığım yerden kaldırmadan. Son model arabalarıyla gecelere akan ünlüleri gösteriyordu magazin programı. Ve şaşırtıcı biçimde, Didem Hanım çoğunu şahsen tanıyordu.
"Paketin arkasında yarım saat yazıyordu ama biz beş dakika daha bekleyip çıkartalım." dedi hafif bir endişeyle. "Sonra yüzün tahriş olursa üretici firmayı tüketici haklarına şikayet etmem gerekir, sonra bir ton evrak işi çıkar, davayı kazanmak için baban gece gündüz Mithat'ı darlar.."
Gülmemek için kendimi çok zor tuttum. Hem Sidar Bey hem de Didem Hanım bazen o kadar tuhaf davranıyorlardı ki onların bu çılgın ebeveynlik dürtülerine kahkaha atmak istiyordum. Sanki dokuz kat yatağın altındaki bezelye tanesi yüzünden tüm gece uyuyamayan prensesmişim gibi; saçımın teli, canımın kenarı, tırnağımın ucu için bile yaygara çıkarmaya dünden hazırdılar.
Bunun hoşuma gitmesi kötü bir şey mi?
"Mithat kim?" diye sordum tırnaklarımdaki kremlere bakarken.
"Aile avukatımız." dedi Didem Hanım. Elindeki salatalıkların kabuklarını soydu ve halkalar halinde kesmeden önce bir parçasını bana uzattı. Salatalığı ağzıma attım, "Öyle avukatlık işleriniz oluyor mu?" diye mırıldandım çok meraklı görünmemeye çalışarak.
"Babanın işi dolayısıyla ihtiyacı oluyor." Salatalık dilimlerinden iki tanesini yavaşça gözlerimin üzerine bıraktı. "Endişelenecek bir şey yok, onun çalışma sahasında neredeyse herkesin bir ya da iki tane aile avukatı olur."
"Hı hı." diye bir ses çıkardım. Anlattıklarını ancak hayal edebilirdim, benim için imkansızdı çünkü. Şimdi bile; rahat pijamalarımızın içinde, yüzümüzde yeşil renkli cilt bakım maskeleri ve gözlerimizde salatalık dilimleri varken, onunla normal bir anne-kız muhabbeti yaptığıma inanamıyordum. Rahattım, hatta o kadar rahat ki koltukta iyice gevşeyip yayıldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVERA
ChickLitMahinev, yalnızlıkla arkadaş bir kızdı. Doğduğunda yalnızdı, acı çekerken yalnızdı, büyürken yalnızdı. Böyle öleceğini düşünüyordu ta ki bir ailesi olduğunu öğrenene kadar. Aynı şehrin içinde, kendisinden kilometrelerce uzakta; annesi, babası, abile...