🕸
Yıllar önce, Mahinev henüz küçükken.
Her hikâyenin bir kötü adamı vardır. Ama yeterince şanslı değilseniz hayat bazen sizin için birden fazla kötü çıkarır karşınıza. Bu hikâyede birçok kötü adam var çünkü hayatın Mahinev'e karşı özel bir garezi var. Ama Mahinev saf bir kız çocuğu olduğu için etrafındaki çoğu kötülüğü görmezden gelmeye meyilliydi doğduğundan beri. Babası onu ürkütüyordu ama kötü biri olarak kabul etmeye gönlü elvermiyordu. Onu henüz küçük bir bebek iken kaçıran Korludağ'a bile, o şeytana bile, kötü niyet beslemekten uzaktı.
Neden mi? Eh. Çünkü Mahinev'in zihnine ve kalbine hükmeden tek ve en büyük kötü, Kuklacı adındaki bir adamdı.
Kuklacı.
Herkes ona böyle hitap ederdi. Kukla yapar mıydı? Hayır. Oyuncakçı mıydı? Hayır. Çocuklar onu sever miydi? Evet. Ah, evet evet. Çocuklar onu severdi. Ta ki neler olup bittiğini anlayana kadar. Ki o zaman iş işten geçmiş olurdu. Çocuklar için yani. Kuklacı için asıl eğlence o zaman başlardı.
Mahinev'in silik ve korkak kişiliğini oluşturan olaylar silsilesi, sonbaharın rüzgarlı bir gününde başladı. Zaten o günden sonra bir daha güz mevsimine karşı sevgi de duyamadı.
"Bana öyle bakmayı kes." dedi köşede oturan çocuk, yeşil gözleriyle dik dik Mahinev'i izliyordu. "Midemi bulandırıyorsun. Dili olmayan eziklerle işim olmaz benim."
Mahinev bakışlarını kaçırıp önüne döndü, yerde hareket halinde olan toz yumaklarını izlemeye başladı. Kendisine hakaret edilmesine alışkındı, ne de olsa buradaki herkes onu aşağılıyordu ama nedense içine oturmuştu çocuğun söyledikleri.
Kuzgun.
Çocuğun adı buydu. Mahinev uzun zamandır onu izliyordu, bunu gizliden yaptığını düşünüyordu ama anlaşılan fark edilmişti. Utandı, kollarını bacaklarına sararak oturduğu yerde yok olmaya çalıştı. Karnı gurulduyordu, ölesiye açtı. Köşe bucak kaçtığı için yemek saatlerinden, en son ne zaman midesine bir şeyler girdiğini anımsamıyordu. Zaman kavramını yitirmişti. Ne kadar olmuştu bu çukura geldiğinden beri? Bir ay mı? Bir yıl mı? Yetimhaneden kaçtığından bu yana asırlar geçmiş gibi hissediyordu.
Ağlamak istiyordu. Kendi aptallığına, zavallı haline...ağlayabilse rahatlayacaktı, biliyordu. Ama bir türlü gözyaşları akmıyordu. Neden mi? Çünkü korkuyordu. Kalbini dolduran o amansız korku, birkaç damla gözyaşı akıtıp rahatlamasına bile izin vermeyecek kadar güçlüydü.
"Ağlıyor musun? Cidden bebeğin tekisin. Burada ne işin var kızım senin?"
Çocuğun sesini yeniden işittiğinde başını kaldırıp ona doğru baktı. Maviye kayan su yeşili gözleri, Kuzgun'un zümrüt gibi parlayan yeşilleriyle karşılaşınca çocuk gözlerini devirdi.
"İyi." dedi. "Ağlayacak kadar salak değilmişsin en azından."
Mahinev burnunu çekti, sonra kafası şefkatle okşanılmaya değil de yumruk yemeye alışık olan her çocuğun sahip olduğu o özgüvensizlikle, kendi içine kapandı. Aslında Kuzgun'la konuşmak isterdi. Ona sormak istediği çok şey vardı. Mesela o adamdan neden korkmuyordu? Neden sürekli somurtuyordu? Buradan gitmesi için yardım eder miydi?...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVERA
ChickLitMahinev, yalnızlıkla arkadaş bir kızdı. Doğduğunda yalnızdı, acı çekerken yalnızdı, büyürken yalnızdı. Böyle öleceğini düşünüyordu ta ki bir ailesi olduğunu öğrenene kadar. Aynı şehrin içinde, kendisinden kilometrelerce uzakta; annesi, babası, abile...