Ahmet'in ceketinin ucundan sıkıca tutmuş etrafıma bakınırken herhangi birinin görüp de yanlış anlama ihtimaline karşı biraz da ondan uzak duruyordum. Yeni bir ortama girdiğimde sanki kendimi belli edecekmişim veya bir başkası beni çözecekmiş gibi hissediyor ve ister istemez geriliyordum.
Ayrıca yeni ortamlar bence hemen herkesi biraz tedirgin ederdi.
Ahmet futbol takımına girdiği için oradaki erkeklerle arkadaş olmuştu. Birkaçı alt sınıftan olsa da çoğunluk başka şubelerden yaşıtımızdı.
Ataberk'in söylediği şeye hepimiz güldüğümüzde ortamın çok da samimiyetsiz olmamasına seviniyordum. Ayrıca Ataberk çok komikti. Komik insanları severdim.
"Koç gelmeden ısınmaya başlayalım." dedi ismini hatırlayamadığım çocuk.
Diğerleri onaylayarak ayağa kalktı. Sosyal etkinlik ve kulüp saatinde olduğumuz için derse gitmem gerekmiyordu. Ayak bileklerimi tutup gözlerimi Ahmet'e diktim. Başını eğip yüzüme baktı. Yine göz alıcı bir şekilde gülümsedi.
"Ceketim sende kalsın ufaklık." dedi ceketini çıkarırken.
Burnumu kırıştırdım.
"Ufaklık değilim.""Tabii tabii."
İçten içe sevinsem de sanki sinir oluyormuşum gibi gösterdim. Bana taktığı lakapları seviyordum.
Ceketini kucağıma bıraktığında en sık giydiği ceketi olduğundan kokusu büyük bir yoğunlukla burnuma doldu. Ellerimle bileklerimi daha çok sıktım.
Sahaya indiğinde bana bakmamasını fırsat bilip başımı kucağıma eğdim ve kokusunu derin bir şekilde içime çektim.
Gülümsememek için büyük bir çaba harcamama rağmen başaramayarak aptal gibi sırıtmaya başladım.
"Merkür Retrosu!"
Korkuyla yerimden sıçradığımda gözlerimi sıkıca yumdum.
"Hay ama ananın ya!"Kutay gülerek yanıma oturduğunda korkudan deli gibi çarpan kalbimin sebebi olduğu için sinirle ondan uzaklaştım.
"Yine korkuttun!"
Gülmeye bir saniye bile olsun ara vermeden rahat bir tavırla bana döndü.
"Özür dilerim."
Kötü kötü yüzüne bakıp kucağımdaki ceketi biraz daha sıktım.
Gülümsemeye devam edip gözlerini birkaç saniyeliğine benden ayırdı. Araladığı dizlerinin üzerine dirseklerini yaslayıp hafifçe öne doğru eğildi. Devam eden maçı biraz izlese de sonrasında yine bana döndü.
"Nasılsın?"
"İyi sen?"
"Ben de iyiyim Merkür Retrosu."
Sonrasında bir şey demeden Ahmet'i izlemeye devam ettim. Gözlerimi onun üzerinden ayırmak istemiyordum. Sahada bekleyişini hareketlerini izlemek eğlenceliydi.
"En sevdiğin renk ne?" diye sorduğunda önce başımı sonra gözlerimi üzerine diktim.
"Nasıl yani?"
"En sevdiğin renk."
"Neden soruyorsun?"
"Seni tanımak için tabiki."
"Mavi."
Sırıttı.
"Benim gözlerim mavi diye mi?""He Kutay." dedim gülmemi gizlemeye çalışarak.
Kısık bir şekilde güldü.
"En sevdiğin yemek hangisi?"
"Ya Kutay maça odaklanamıyorum."
Bir anda çenemi tuttu ve yanaklarıma çok az baskı uygulayarak başımı ona bakacağım şekilde çevirdi.
"Bana odaklan. Biraz da beni izlesen ne olur sanki?"
Hızlıca başımı sağa sola sallayıp elinden kurtuldum. Ceketin fermuar kısmını avucuma aldım.
"İyi." diye mırıldandım.
Gülümseyerek gözlerimin içine baktı.
Galiba her şeye yalan desem gözlerindeki o bakışı yalanlayamazdım. Kimse bu kadar iyi rol yapamazdı.
"Şimdi söyle, en sevdiğin yemek ne?"
Omuz silktim.
"Yemek seçmem. Yerim her şeyi.""Ama bir tane seç." dediğinde gözlerimi kısıp düşündüm.
"Şey... Mantı sanırım. Ahmet'in annesi çok güzel yapıyor. Ahmet'in en sevdiği yemek de o."
Son söylediğimin fazlasıyla gereksiz bir detay olduğunu fark ettiğimde gözlerim hafifçe büyürken anlamaması için dualar ederek dudaklarımı birbirine bastırdım.
Yüzüme bakıp başını omzuna yatırdı.
"Ahmet seviyor diye mi seviyorsun?" dedi normalden biraz daha farklı bir tonla.
"Hayır! Sadece o da seviyor demek istedim."
Gözlerini gözlerimden çekmeden usulca başını salladı. Birkaç saniye süren sessizliğin ardından bakışlarını gözlerimden çekti ve önüne baktı.
"Ben en çok böreği severim."
"Börek yemek değil ki."
"Ama yemiyor muyuz?"
"Ne alaka ya?" dedim göz devirerek.
"Ben böreği seviyorum. Ben istersem yemek de yaparım böreği."
"Ne yapacaksın yemek kültürüne zorbalık falan mı?"
Kaşlarını çattı. Hala gülümsüyor oluşuna rağmen kaşlarını çattığında cidden korkutucu oluyordu.
"Zorba değilim."
"Şiddet zorbalıktır." dedim kendimden oldukça emin bir şekilde.
"Kime şiddet uyguladığına göre değişir bence bu." dedi tek kaşını kaldırarak.
"Hayır şiddet şiddettir. Bahanesi olmaz."
"Üzgünüm, arkamdan çok afedersin ama ibne, orospu çocuğu diye bahseden iki velet bence gerçekten şiddeti hak ediyor."
Kaşlarımı hafifçe kaldırıp dudaklarımı büzüştürdüm.
"Uyardın mı?"
Beklemediğim bir şekilde bir anda gülmeye başladı. Boğazı hareket ettiği için kıpırdayan adem elmasına kaydı gözlerim.
"Acı biber de süreyim mi ağızlarına Deniz'im?"
"Nasıl yani?" deyince yine güldü.
Oturduğu yerde biraz daha yan dönüp gözlerime baktı.
"Merkür Retro'm sen çok masum bakıyorsun olaylara. Ne yazıkki herkes senin gibi tatlı düşünmüyor. Bana kalırsa dünya zaten sen ve en azından senin muadilin olan insanların hatrına dönmeye devam ediyor."Pek demek istediğini anlamasam da anlamış gibi başımı salladım. Dizlerimi kendime doğru çektim.
Bakışları kucağımdan sarkan cekete kaydı.
"Senin ceketin mi?"İstemsizce cekete sarıldım. Ahmet'in kokusunu yeniden duyumsadım.
"Hayır, Ahmet'in."Bir şey söyleyecek gibi dudaklarını araladı. Sonra bir şey demeden gülümseyerek önüne döndü.
Birkaç dakika sonra da bir yere gitmesi gerektiğini söyleyerek yanımdan ayrıldı.
————
şiddet kişisine göre gerekir bu arada (nesnel)
yazma yeteneğimi kaybetmişim ha aklıma bir şey gelmiyor
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Merkür Retrosu (bxb)
Teen FictionBurslu bir çocuk, kolejin kötü çocuğuyla tanışırsa ortaya çıkacak hikaye diğerlerinden pek de farklı olmazdı. Yani, sanırım olmazdı.