yirmi yedi

15.7K 1.4K 416
                                    

"Kahvaltı yapmadım."

"Niye salak mısın?"

"Ya geç kalacaktım!" dedim oflayarak.

Sezen beni kızdırma mesaisini sabahtan açtığı için neşeli bir şekilde güldü. 2 haftalık çöküntüsünün ardından onu böyle gülerken görünce sanki bana küfür etse bile asla kızmazmışım gibi geliyordu.

Duraktaki oturma yerlerine oturduğumuzda gülüşümüzü bozan şey karşıdan Ahmet'in gelişi olmuştu. Bizi fark edince hafifçe gülümsedi, Sezen bir tepki vermedi ve gözlerini bana çevirdi.

"Al." dedi kulaklığının tekini bana uzatarak.

Uzattığı kulaklığı kulağıma taktım.

Göz ucuyla Ahmet'e baktığımda içten içe endişelenmeme mâni olamamıştım çünkü kötü duruyordu. Kaşı yarılmış gibiydi ve yüzü morluklarla doluydu. Ayrıca her zamanki dik yürüyüşünün yerini düşük omuzları almıştı.

Sezen karnıma attığı sert dirsek darbesiyle yüzümü buruşturarak önüme döndüm.

Ona üzülmüştüm. Ama üzülürken farklı üzülmüştüm. Ben sanki Ahmet'e değil, arkadaşıma üzülüyordum.

Her ne kadar üzülsem bile bir yanım gerçekten gözlerimin önünde böyle bir şey yaptığı için ona öfkesini kusmaya devam ediyordu.

————

Simit almak için Sezen'i de zorla sürüklemiştim. Tek başıma kantine gitmek istememiştim. Bahçeyi hızlıca geçip kantine girdik.

Ben yine Kutay'ı o masada o arkadaş grubuyla gördüm. Yüzü biraz ciddiydi. Yanındaki kızı dinlediği, ona baktığı için beni görmedi.

Gözlerimiz kesişmediği için birkaç saniye daha onu izlesem de sonrasında Sezen'in kolumdan çekmesiyle kantin sırasını hatırladım. Hızlıca bir çay bir de simit aldım.

"Ben tutayım."

Sezen elimden çayı aldığında ona gülümseyerek baktım.

Sezen'in arkasında kalan Kutay'ın mavi gözleri gözlerime değdiğinde engel olamadığım bir heyecanla ona baktım.

Gözleri gözlerime değdi. Bu sefer vakit kaybetmeden hemen gülümsedim.

Bir an doğruldu. Ardından o da gülümsedi. Fakat çok sürmeden yeniden o kızı dinlemeye başladı.

Rahatsız hissettim. Bir yandan da kızın bu kadar zamandır ne anlattığını ve nasıl bu kadar ilgi çekici bir konu olduğunu merak ettim.

Kutay'ın yanında oturan Mirza ayağa kalktığında Sezen birden kolumdan çekti ve koşmamı sağladı.

Koşarak kantinden çıktığımızda öyle hızlı yürüyorduk ki parmaklarıma sıçrayan çay yüzünden acıyla bağırdım.

"Yavaş! Elim yandı!"

"Ver!"

Elimdeki çayı alıp hızlıca yürümeye devam etti. Ben de peşinden aynı hızla yürüyüp sorular sormaya çalıştım fakat hiçbirine cevap vermiyordu.

"Allah senin belanı vermesin!" dedim nefes nefeseyken.

"Vermiş ki zaten..."

Karnım kasılarak sıraya oturdum. O da oturdu. Hiçbir soruma yine cevap vermemişti. Mecburi bir şekilde kahvaltımı yapmaya başladım.

————

Teneffüs zilinin çaldığını duyduğumda sıramdan hızlıca kalktım. Birkaç saniye bile düşünmek istemiyordum çünkü düşünürsem ders boyunca iç hesaplaşma yaparak karar verdiğim şeyden döneceğimi biliyordum.

Merkür Retrosu (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin