arkadaşlar bu müessese yorumsuz çalışmıyor haberiniz olsun
————
6 hafta sonra,
Yaz sıcağını biraz olsun atabildiğim duştan çıktığımda üzerimdeki bornozla saçlarım kuruyana kadar uyuyakalmıştım.
Uyku beni dinlendirmemiş aksine saçma bir yorgunluk eklemişti üzerime. Saçlarımı karıştırarak ayağa kalktım, dolabımdan rastgele kıyafetleri üzerime geçirdim.
Akşam yemeği yememiştim ve gerçekten aç hissediyordum. Normalde annemin gelmiş olması gerekirdi ancak nadiren mesaiye kaldığı günlerden biriydi.
Gün çok fazla sakindi. Ders çalışmaya öylesine alışmıştım ki sınavın üstünden 1 hafta geçmiş olmasına rağmen hala alışamamıştım. Bir yandan büyük bir yükten kurtulmuş bir yandan da alıştığım bir gerçeği savdığım için boşlukta gibiydim. Yine de iyi ki boşluktaydım da sınav geçip gitmişti. Çok güzel gitmişti hem de.
Kutay'ı arama isteği içime dolduğunda şirket için aldığı eğitimlerin hızının arttığını hatırlayınca dudaklarımı büzüp telefonu cebime koydum. Şimdi yine dil dersi vardı, sonra aramalıydım.
Yemek yedikten sonra evde yapacak bir şey bulamadığım için dışarıya çıktım. Kaldırıma oturup mahalledeki tanıdıklarla sohbet ettim, oynayan çocukları izledim.
Bir an büyüdüğüme inanamamıştım. Çok büyük sayılmazdım ama artık dizlerimin üstünde yerde sürüne sürüne meşe oynadığım 9. yaşıma dönemeyecektim. Sezen'le birlikte bebeklerine elbise diktiğimiz günlere dönemeyecektim. Ahmet aldığı tasoları ben şanslıyım diye artık bana açtırmayacaktı. Ayşe Teyze kurabiye yaptığında hepimiz üzerine toplanmayacaktık. Yaz sıcağında giydiğimiz şortların açık bıraktığı yerler artık yara bere içinde kalmayacaktı. Ahmet ve Sezen'le Sezenler'in çatısında uyumayacaktık.
Zaman fazlasıyla hızlı ilerlemiş, benden birilerini, anılarımı, çocukluğumu, evimi, şehrimi götürmüş; yerine bana her boşluğu dolduran Kutay'ı vermişti.
Yine de bugün içim buruktu. Vedalardan hoşlanmazdım ve tercih günü geldiğinde ağlaya ağlaya tercih yapacağımı biliyordum. Annem'siz, Sezen'siz, Ahmet'siz ve hatta Ceylin'siz ne yapacaktım bilmiyordum. Mahalle arkadaşlarımın da aynı şekilde yeri bende hep farklıydı ama işte bir şeyler son bulmuştu ve ben büyümüştüm.
Keşke hep çocuk kalsaydım diyebileceğim bir çocukluğum olmadığı için, hatta direkt 9 yaşıma kadar çocuk olmama fırsat verilmediği için, büyümüş olmama üzülmüyordum ancak büyürken benden giden şeylere üzülüyordum.
Çok garipti her şey. Sanki birazdan Ahmet aşağı inecek beni elimden tutarak bakkala götürecek, Sezen mahallenin köşesine bir halı getirip serecek ve hepimiz annelerimizden zorla aldığımız üç beş kuruşla piknik yapacaktık.
Ben böyle derin ve hüzünlü düşünceler içerisindeyken omzumda bir el hissettiğimde irkilerek arkama döndüm.
Ahmet tepemde dikilmiş gülümsüyordu.
"Bakkala gidelim mi?" diye sordu.Bir an zihnimi okuduğunu düşünüp şaşkınlıkla gözlerimi büyülttüm.
"Bakkala mı?""Hee, evde sıkıldım. Gidelim çekirdek falan alalım parka gidelim."
"Bensiz mi?"
Sezen'in yüksek sesini duyduğumda hüzünlü bir tebessümle ayağa kalktım.
"Gelme sen. Sensiz tabii."
"Hemen geliyorum o zaman." dedi ve balkondan ayrıldı.
Ahmet güldü ardından.
"Deli ya." diye mırıldandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Merkür Retrosu (bxb)
Teen FictionBurslu bir çocuk, kolejin kötü çocuğuyla tanışırsa ortaya çıkacak hikaye diğerlerinden pek de farklı olmazdı. Yani, sanırım olmazdı.