Yüzünü bir kez görebilmek için, bu saatlerde işyerinde olduğundan halıcı dükkanının önünden geçtim. Dışarıda tek başına çay içerken beni görünce kaşları çatıldı. Çayı sehpaya koyup ayağa kalkınca, ellerimi ceplerimden çıkartıp tamamen ona döndüm.
"Ulan dükkanımın önüne de gelme be çocuk. Deli etme adamı.." Omuzlarımı silkip umursamaz bir tavırla suratına baktım.
"Bu taraftaki markete gidiyordum, ama istersen dükkanına gelmeye de hayır demem. Delirtmek içinse farklı yöntemler kulanırım, sırf sana özel." Göz kırpıp piç piç sırıtınca bir adım geri gitti, yüzüme şaşkınca bakıyordu.
"Yok valla sikicem bak, tut oğlum şu dilini." Dilimi çıkartıp geri çektim, bana inceler gibi bakınca güldüm.
"Benim itirazım yok, istersen dilimi de sen tutabilirsin." Ağzı açılıp balık gibi kalakaldı. Kafasını yana çevirip sabır dilenerek dükkana girdi, kapıyı arkasından sertçe kapattı.
Arkasından bakmayı bırakıp markete yöneldim, akşam için birşeyler alıp çıktığımda kapıda bir kadınla konuşuyordu. Kadın genişçe gülümseyip el sallayarak giderken dolan gözlerime küfrettim.
Bende böyle yakın olmak istiyordum Güven'le. Onun istemediği belliyken bir ihtimal diyerek bu yöntemi denemeye karar vermiştim. Benim burda dikildiğimin farkına varmadığını görüp arkadan boyunu posunu izledim bir süre, sonra eve doğru yola koyulunca gözümden bir bir aktı damlalar.
Tek başıma geçireceğim bir ay daha vardı, ablam okulu başlayana kadar halamın tarlasında çalışıp, hem para hem erzak getirecekti gelirken. Tek başıma yemeyi sevmiyordum o yüzden bazen aç yatıyordum. Son iki gecedir yememiştim zaten o yüzden bugün biraz yesem iyi olurdu.
Ocağın başına geçip yavaş yavaş isteksizce hazırladım yemeğimi, odamdaki masayı camın önüne çekip yapayalnız yerken gözlerim yine dolmuştu. Başımı kaldırınca onunla göz göze geldik, çatalım elimde öylece kalakalmıştım.
Suratımı iyice inceleyip cama iyice yaklaştı, eliyle işaret edince cama uzanıp açtım. Dirseğini yaslayıp kafasını içeriye soktu, kokusu burnuma dolunca derin bir nefes aldım. İçime işlesin istiyordum bu koku, suratı hafifçe değişti.
"Ağlıyor musun çocuk, ne oldu?" O kadının kim olduğunu merak etsem de soramazdım. Doğruyu söylemeye karar verdim.
"Yalnız yemeyi sevmiyorum, boğazımdan geçmiyo tamam mı?" Sonunu biraz sinirle söylemiştim. Kaşları havalandı ve cama çıktı yine.
"Ne pişirdin?" İçeri atlayınca kalbim teklemişti. Tabağıma bakınca yüzü güldü, çatalımı alıp köftelerden birini ağzına attı. O iştahla yerken ben sadece onu izliyordum. Dilini dudaklarında gezdirip ekmeğe uzanınca ayaklandım.
"Ben sana tabak çatal falan getireyim, ayakta kalma sen otur." Ben kalktığım gibi yerime oturdu ve ekmeği ekşili köftenin suyuna banıp ağzına attı.
Benim evimde, benim odamda, benim yaptığım yemeği yiyor olduğu gerçeği beni mutluluktan ağlatmak üzereydi. Ellerim titreyerek tabak çatal alıp odaya döndüm.
Tabak bomboştu ve sandalyede geriye yaslanmış gözleri kapalı oturuyordu, dudaklarındaki tebessüm sabaha kadar izleyebileceğim tek şeydi.
"Sen mi yaptın bunu gerçekten çocuk?" Evet anlamında kafamı sallayınca beni bir süre süzdü, yanına gidip tabakları tekrar doldurdum. Şuan resmen sevdiğim adamla yan yana yemek yiyordum, benim yüzümde de gerçek bir tebessüm belirirken hiç gitmemesi için dua ediyordum.
![](https://img.wattpad.com/cover/322778205-288-k106358.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Askıntı
SonstigesKendisinden oldukça iri olan kabadayıya askıntı olmaya karar verdiğinde kimse onu kararından geri çevirememişti. Bu ufak tefek gencin söyledikleri onun gibi bir kabadayının nasıl yüzünü kızartırdı bilmiyordu, ama bu gence vuramamıştı bile.