Oğlan Bizim Kız Bizim

2.4K 176 19
                                    

Ablam ve Ömer'in düğün günü gelip çattığında takım elbiselerimizi çekmiş, berberde traşımızı olmuş, jilet gibiydik. Güven'imle birbirinin aynısı olan takımlarımızla, gelin alıcı olarak davullu zurnalı gelen arkadaşım, ailesi ve komşularımızla ablamı kendi ellerimle gelin ediyordum.

Kuşak bağlama töreni için evin dış kapısının önünde bekleyen kalabalığa göz ucuyla baktım. Ablam gelinlik ve makyajına aldırmadan hüngür hüngür ağlarken, ben kendimi sıkmaktan fıtık olmuştum. Derin bir nefes alıp kuşağını bağlayıp, bu görevi de yerine getirmenin rahatlığıyla sımsıkı sarıldım canımın içine.

"Tamam ağlama artık, bak damat tarafı zorla evlendiriyoruz sanacak seni." Zorlanarak yaptığım şakayla ablamın enseme tokadı patlatması bir olmuştu.

"Zevzek köpek.." diyerek bir kez daha sımsıkı sarıldı bana ve onu almaya gelen müstakbel kocasının koluna teslim ettim ablamı.

"Kardeşim, artık sana emanet." Boğazımı temizleyip dolu gözlerimle söylediğim sözlerle Ömer'de erkeksi bir şekilde sarılıp sırtımı patpatladı.

"Gözün arkada kalmasın derdim ama zaten beraber olacağız kardeşim, biz nereye sen oraya." Kafa sallayıp onları gelin arabasına bindirip direksiyondaki Demir abiye selam verdim.

Biz Güven'in arabasına bindik halam ve eniştemle birlikte, halamın gözleri Güven ve benim aramda gidip geliyordu. Sevimli suratında güzel bir gülümseme vardı, eniştem hâlâ gözlerini kuruluyordu.

Düğün salonu oldukça kalabalıktı, şimdiden bütün masalar dolmuş hatta ekstra sandalyeler çekilmişti aralara. Ömer'in anne babasıyla birlikte halam ve eniştem misafirleri karşılamak için kapıda duruyorlardı.

Düğünün geri kalanı, müzik, eğlence, karşılıklı atılan göbekler ve biraz da gözyaşıyla geçti. En son arabalarına bindirip balayı için uğurlarken, ablamı ağlarken görmemek için halamın yanında aldım soluğu. Ceylan'ım çok sulugözlüydü ve onun bir damla gözyaşına kıyamadığım için benimde ağlayasım geliyordu.

Eve dönüp halamlarla baş başa kaldığımda boğazıma bir yumru oturmuştu. Odama geçip penceremi açtığım an karşıma çıkan yüz ilk an ödümü patlatsa da sonrasında gün boyu tuttuğum gözyaşlarımın bir bir akmasına sebep olmuştu. Güven'in sıcak kolları beni sarmalarken üstümdeki takımı bile değiştirmeden yatağa uzandım.

Sevdiğimin kollarında ağlayarak uyuya kalmak üzereyken, saçlarımda dolaşan ellerinin verdiği huzurla gözlerimi yumdum. Gece bir kaç ufak küfür duyup uyansam da yaşadığım duygusal yoğunluk ve düğün yorgunluğu sebebiyle anında geri sızdım.

Sabah uyandığımda uyurken üstümde olan takım elbisem dolap kapağında asılıydı ve üstümde kareli pijama takımım vardı. Solumda ağır ağır nefes alan bedenin sıcaklığıyla tekrar mayışmak üzereyken kapının kolunun inmesiyle panikle kalkmaya çalıştım.

Belimdeki kollar yüzünden geri düşerken kapının kilitli olduğunu farkettim, tam o anda dışardan halamın sesi geldi.

"Aslan, hadi oğlum kahvaltıya gelin artık. Bizim otobüse az kaldı, yiyelim de daha yola çıkmamız gerek." Güven kıpırdanıp uyanırken boynuma sıkı bir öpücük kondurdu.

"Günaydın yavrum, sulu gözlü bebeğim."

"Halam burda olduğunu biliyor, yakalandık mı dün yoksa?" Gülerek başını olumlu anlamda salladı.

"Buna gülünür mü be, halam ne dedi?" Ellerimi yüzüme kapatıp bastırırken bana gülmekle meşguldü.

"Gece takımını çıkartırken beni iki kez yataktan attın, sonra ben olduğumu fark edip sarılmaya çalıştın, ahh ayrıca çok yorgun olduğunu, bu gece yapmayalım aşkım dediğini de duymuş olabilir halan." O gülerken ben hayretle ellerimi çekip ona bakmakla yetindim.

"Halan kapıyı açıp beni yerde görünce, 'şişşt az sessiz olun bakayım, enişten uyuyor' diyip kapıyı çekip çıktı." Duyduklarımla kulaklarımdan boynuma doğru yayılan kızarıklığı göremesemde hissettim.

Utançtan tüm vücudum yanıyordu resmen, halam da öğrenmişti ve tepki vermemişti. Üstelik bizi kahvaltıya çağırıyordu, yüzümüzü yıkayıp sofraya gittiğimiz zaman ne halam ne de eniştem farklı davrandı bize.

Onlarla kahvaltı edip otogara bırakırken halam arka koltukta elimi elleri arasına aldı. Arabadan inmeden elime tutuşturduğu dede yadigarı yüzüğe bakarken gözlerim dolmuştu. Siyah taşlı gümüş yüzük maddiyattan çok manevi değere sahipti, üzerindeki siyah taşta parmaklarımı gezdirdim.

"Sende hep mutlu ol oğlum benim, kiminle istersen onunla mutlu ol." Halamın elini öpüp yolcu edereken Güven'in bakışları bir an olsun üzerimden ayrılmıyordu.

"Gel bir yerde oturalım Aslan'ım, bembeyaz oldu yüzün. Korkutma beni." Gözlerindeki endişe pırıltılarıyla kafamı salladım.

Oturduğumuz yerde yüzüğü alıp alyansımın yanına takmak istesem de benim ellerime oldukça büyük gelmişti. Güven'in sol elini tutup avcuma aldım, parmağına yüzüğü geçirirken dolan gözlerimden bir damla yanağıma süzüldü. Yanağımdan süzülen yaşı elinin tersiyle silerken gözlerime bakmak için çabalıyordu, bense gözlerimi yere dikmiştim.

"Halam hep mutlu olmamı söyledi, bu bize ses etmeyeceği anlamına geliyor. Mutlu ol dedi bana." Ben anlamsızca ağlarken Güven beni omzunun altına alıp arabaya doğru yürüttü.

"Yavrum bu iyi bir şey değil mi? Sen niye ağlıyorsun şimdi buna kurban olduğum?" Güven arabayla yola çıktığımız gibi bana dönüp konuşmuştu.

"Ben hep herkes karşı çıkar, bizi anlamazlar ve kırılmamızı umursamadan eleştirip tepkilerini gösterirler diye düşünmüştüm. Böyle olabileceği hiç aklıma gelmemişti."

Elini dizime atıp usul usul okşamış, konuşmasa da gülümsemesiyle olayların bu şekilde olmasından duyduğu memnuniyetini belli etmişti. Kafamı cama yaslayıp yol boyu dışarısını izledim ve eve geldiğimizde kendi evim yerine Güven'in evine yöneldim.

"Ablamlar gelene kadar evde kalmak istemiyorum, tek başıma o evde duramam." Beni belimden tutup kendine çekti ve sımsıkı sarıldı.

"Tabi ki benimle kalacaksın yavrum, ne yapacaksın koca evde tek başına. Biz iki aşık elbet yapacak bir şeyler buluruz değil mi ama?" Çapkın çapkın söylediği sözlerle gülüşümü tutamadım, dudakları boynuma inerken nefesi kulağımı gıdıkladı.

"Hmmm, mesela ne gibi şeyler?" Anında değişen modumla, boynuma kondurduğu öpücükler daha ıslak bir hal almaya başladı. Öğlen vakti kapının önünde, eve henüz yeni girmişken öpüşmek tamda bizden beklenebilecek hareketlerdi.

Kafamı yana eğip iyice yer açtım daha rahat öpmesi için, aldığım zevkle açık açık inlerken kapı çaldı. İçimden gelene küfürler ederken kapıyı açtım. İsmail kapıda biraz da panikli bir haldeydi, onu sakinleştirmek için salona almaya çalıştığımda beni dışarı çekti.

"Kanka bana yardım etmeniz lazım, Fuat bayıldı. Ama biraz utanç verici bir şekilde şuan, senden akıl almaya geldim." Ben şansıma söverken aksiyonu bir an olsun azalmayan hayatımıza yine de şükrettim...

AskıntıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin