Biz üç kafadar lokantada çalışmaya iyice alışmıştık, ev, lokanta, dersler ve Güven'im arasında mekik dokuduğum bir ay su gibi akıp gitmişti bile. Lokantada mezelerimin namı yürüyordu, gelen bir daha geliyor, 'paket servisiniz var mı' diye soranlar bile oluyordu.
Fuat abiyle İsmail'i az da olsa yakınlaştırabilmiştim. İsmail olmaz demiyor, ama adamın cüssesinden de korkuyordu. Omzuna bile boyu yetişmiyordu Fuat abinin, adam zaten kaslardan görünmüyordu. Güven geçmişinde boks yaptığını ve hala salona gittiğini söylemişti.
İsmail'in bir korkusu da eğer babası öğrenirse onu öldürebileceği konusundaydı. Bunu Fuat abiye anlattığımda bir sigara yakıp merdivenlere çökmüştü. 'Bizim olurumuz yok be, ben ona kıyamam Aslan' diyerek iç çeke çeke içmişti sigarasını.
Biz yine üç kafadar her şeyle dalga geçerken, İsmail Fuat abinin ona sürekli yavrum demesinden dert yanıyordu, bu haline gülen bizle o da gülerken piç damarı tuttu ve ellerini yanaklarına koyup genç kız taklidiyle konuştu.
"Birgün yavrum dediğinde diyecem, ayy yavrun muyum gerçekten Fuattt." Tam kahkaha atacakken arkasında dikilen Fuat abiyle göz göze geldim. Kahkaham içime kaçtı anında, gülüşü yüzüne yayılırken kolunun birini aniden İsmail'in beline dolayıp sarıldı.
"Öyle dersen sana hayır diyebilir miyim yavrum, yavrumsun tabi derim bende."
İsmail'in rengi artık kırmızı bile değildi, bordoya doğru gidiyordu. Kısa bir nefes alıp arkasına baktı, gördüğü yüzün gerçek olmamasını diler gibi gözlerini yumdu hemen.
"Fuat bırak, şaka yapıyorduk." Kesik kesik nefesiyle söylenirken Fuat abi onu ofise doğru yürüttü. İlk kez onu Fuat abiyle direkt konuşurken duymuştuk, sesi fazla savunmasızdı.
Ömer deli gibi gülerken beni ofisten uzaklaştırdı, 'duymayalım seslerini' diyerek. Bende omzuna vura vura gülüyordum. Tam bir denk gelişle gol olmuştu İsmail, şimdi geçen muhabbeti dinlemek için nelerimi vermezdim.
Ben mutfağa geçtim, Ömer'de masalara bakmak için lokantanın içine girdi. On dakika sonra İsmail odadan çıkmıştı ama yüzü, boynu, kulakları kıpkırmızı olmuştu. Ben görmemiş gibi ocağın başına dönüp öğlen yemeğimizi hazırlamaya devam ettim.
"Soğuk su, yok buzlu su ver bana piç şerefsiz." Gülerek bardağa iki buz atıp uzattım, hemen alıp kafaya dikti. Sonra buzları eline alıp tüm yüzünde gezdirdi.
Ben hala sırıtarak İsmail'i izliyordum, dudaklarını ısırıyordu durmadan. Eli kolu durmuyordu yerinde, tuhaf davranıyordu. Buz makinasına elini sokup bir avuç buz aldı, ben haline gülerken bütün yüzünü buzla ovmaya devam ediyordu. Bu seferde buz yüzünden kızarmıştı suratı, yavaş yavaş hareketleri normale dönünce lokanta bölümüne doğru ilerledi.
Fuat abi ofisin kapısına yaslanmış İsmail'in gidişini, suratında çarpık bir gülümsemeyle izliyordu. İçerde ne konuştular, ne yaptılar bilmiyordum ama ikisi de hallerinden memnun gibi duruyordu. İsmail bile sadece utanmıştı sinirli falan değildi yani.
Belime dolanan kollarla ufak bir sıçrasam da, Güven'imin kokusu burnuma dolunca anında sakinleşip başımı omzuna yasladım. Bir süre böyle kalmak bana da iyi gelmişti, boynumda hissettiğim dudaklarla kendimden geçmek üzereyken Fuat abi bizi birbirimizden ayırdı.
"Lan, şefimi taciz etmeyi bırakta yemek yiyelim. Öldüm bugün açlıktan, İsmail'i de yiyemedim zaten."
Biz gülerken yemekler hazır olmuştu, tabaklara servis edip bizimkileri de çağırdım. Yemekler yenilip keyfimiz iyice yerine gelince İsmail bana başıyla lavaboları gösterdi, çaktırmadan o tarafa doğru yöneldim. Fuat abi Güven'i muhabbete tutuyordu, bende İsmail ne diyecek diye merakımdan kudura kudura yanına gittim.
Lavaboya dayanmış elindeki peçeteyle oynayan İsmail yine kızarmaya başlamıştı. Ben içeri girip kapıyı kilitleyince kafasını kaldırdı, dudaklarını kemirip duruyordu.
"Ne oldu kardeşim, hayırdır. Sen pek böyle köşelere çağırmazdın beni."Derin bir nefes alıp içini bir seferde boşalttı.
"Fuat benimle ilgileniyor, bende ilgileniyorum ama korkuyorum da. Ben hep aktiftim biliyorsun, şimdi onunla öyle bir halde düşününce kendimi korkuyorum. Ondan pasif olmasını istesem ne der bilmiyorum, bana pasif olmasını istiyor muyum onu da bilmiyorum. Fuat biraz fazla iri, her anlamda..."
"Kardeşim hemen o konuyu düşünmene gerek yok ki, önce bir sevgili olun, birbirinize alışın. İlerleyen zamanlarda bu konuda konuşursunuz. Bunu aranızda konuşup çözüme kavuşturabilirsiniz bence, Fuat abi seni üzecek, kıracak yada canını acıtacak bir şey yapmak istemez bence."
Gözleri gözlerimle buluşunca hafifçe gülümsedim, başını sallayıp kapıyı açtığımızda Fuat abi kapıdaydı. İsmail onun gözlerine bakarken ilk kez gülümseyince adam öylece kalakaldı ama dudaklarında oluşan gülümsemeyi de durduramıyordu.
Ben çaktırmadan aradan sıvışırken Fuat abi lavaboya girip kapıyı kapattı. Bunlar olmuştu bence.
"Seni heryerde görmekten bıkmıyorum yavrum, rüyalarıma bari gelme. Uyanıp yanımda göremeyince kahroluyorum."
Terbiyesizim biliyorum ama şuan resmen kapıyı dinliyordum, Fuat abi romantik adammış demek ki. Laflara bak sen, kulağımı kapıdan çektiğim an ensemden kedi yavrusu gibi yakalandım, Güven gülerek bana bakıyordu.
"Gülüm ayıp valla, biri senin biri benim arkadaşım. Yakalansan rezil olursun, anlatır zaten İsmail sana. Meraklı kedi."
"Tamam hayatım haklısın, hadi gidelim sana özel yaptığım tatlıdan vereyim."
Yüzünde oluşan gülümseme herşeye bedeldi, tatlı için değil sadece onu düşünüp yaptığım için mutlu olduğunu biliyordum. Bu kadar ufak bir şeyle mutlu olması ne kadar da güzeldi. Bal kaymaklı ayva tatlısı yapmıştım bugün, üzerine de ceviz ve badem döktüm ezerek.
Güven her lokmasında neredeyse inliyordu ve iş yerimde bu sesler bana hiç iyi gelmiyordu. O tatlıyı yerken ben de gözlerimle onu yiyordum, bir an gözlerimiz birleştiğinde dudağındaki şerbeti yalayıp yutkundu. Bana göz kırptığında derin bir nefes alıp kulağına eğildim.
"Aşkım, sesine dikkat et. Öpemiyorum millet görecek diye, tahrik edip bırakmış gibi oluyorsun beni. Bunun acısını evde çıkartırım, ona göre."
Dudakları kıvrılmış halde gözlerime kilitlendi, ensemden tutup dudaklarıma yapıştığında ağzındaki şerbet tadıyla mest oldum. Dilini dilime dolayıp öpücüğü derinleştirdi ve beni dizlerimi titretecek bir yoğunlukta öptü. Bir süre sonra geri çekildiğinde gözlerimi bile açamadım, bir kez ufak bir öpücük kondurup tatlısının son lokmasını ağzına attı.
"Ben dükkana gidiyorum gülüm, sana kolay gelsin." Derin bir nefes alıp konuşmadan arkasından bakakaldım.
Bu ilişkide piç olan bendim, ne ara rollerimiz değişmişti bizim yaa. Beni kalkık şeyimle piç gibi bırakıp gidince kendimi tuvalete attım ama orda da manzara farksızdı. Fuat abi İsmail'i geriye doğru yatırmış deli gibi öpüyordu ve İsmail gözlerini kapatmış halde karşılık veriyordu. Ben bunların burada olduğunu unutmuştum yaaa...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Askıntı
RandomKendisinden oldukça iri olan kabadayıya askıntı olmaya karar verdiğinde kimse onu kararından geri çevirememişti. Bu ufak tefek gencin söyledikleri onun gibi bir kabadayının nasıl yüzünü kızartırdı bilmiyordu, ama bu gence vuramamıştı bile.