Güven o günden beri camımın önünden geçmiyordu, eve gitmiyor mu acaba diye düşünsem de buna ihtimal vermiyordum. Bir anda olan bir şey için bu kadar tepki vermesini beklemiyordum. On gün olmuştu görmeyeli.
Akşam üzeri markete gitmeye karar verdim, evde yoğurt kalmamıştı ve benim canım patatesli mantı istiyordu. Hazır markete gitmişken birkaç abur cubur ve dondurma da alsam iyi olurdu. Ablam iki gün önce bir miktar para yollamıştı, köydeki tarlamızdaki hasattan kalan paranın bir kısmıydı sanırım. Ablamı da özlemiştim.
Kulaklıklarımı kulağıma takıp yolda ablamı aradım, kapanmasına yakın nefes nefese açtı telefonu.
"Aslan'ımm, kuzum bir şey mi oldu?"
"Abla, neler yapıyorsun? Ne kadar kaldı işin orada? Ne zaman geleceksin?"
Ben küçük bir çocuk gibi konuşunca keyfi yerine gelmişti onunda, önce ufak bir kahkaha attı. Konuştuğunda gülmemek için kendini tuttuğu belli oluyordu.
"Oyyy, kuzumm. Ablasını mı özlemiş bu sıpaaa. Kurban olsun ablası ona, çok mu özledin ablayı hmmm?"
Dalga geçer gibi konuşurken Güven'in dükkanının önünde olduğumu bile görmemiştim, bir anda göz göze gelince ablama cevap verdim gözlerine bakarak.
"Hem de çok özledim, kaç günlerdir görmüyorum seni haberin var mı? Yalnız yemek yerken boğazıma diziliyor hep, kokunu bile özledim. Keşke sarılsaydık o akşam." Burnumu çektim, gözlerine bakarak bunları söylemek beni bitirmişti.
"Tamam kuzum, az bir işim kaldı. Gelince sımsıkı sarılırız, kışlıkları hallediyorum. Paranın geri kalanını da tarla hasadından sonra alıp öyle gelirim, bir iki haftaya orada olurum. Ömer piçine söyle gelsin arada yanında kalsın."
Küfretmesine hafif bir tebessüm edip yoluma devam ettim, köşeyi dönünce ablama cevap verdim.
"Tamam ablacım, sen merak etme. Söylerim gelir, kalır mı bilmiyorum. Babası bu aralar utanmasa sıçmasına izin vermeyecek."
"Salak çocuk." Ablam gülüp vedalaştı ve telefonu kapattı. Market alışverişini yapıp eve dönünce patatesleri haşlanmaya koydum, hamuru da yoğurup hazırladım. Patatesler haşlanırken duş aldım hızlıca.
Yine aile boyu yaptığım mantıya dolu gözlerimle baktım, mutfakta oturup mantıyı izlerken sadece su içiyordum. Kapı çaldığında 'Ömer çabuk geldi' diye düşünerek kapıya koştum.
Ömer iştahlı çocuktu, yemekte seçmezdi. Birlikte sofraya oturacak birini bulmak bile nimetti şuan benim için.
Kapıdaki Ömer değildi, elinde poşetlerle Güven duruyordu. Ayakkabılarını çıkartıp içeri girdi, elindeki poşetlerle mutfağa ilerleyişini öylece izledim. Poşetleri tezgaha bırakıp banyoya gitti, ellerini yıkayıp sofraya oturdu. Çatalı eline alıp yemeye başlayınca bir süre öylece izledim, sonra bende çatalımı elime aldım ve on gün sonra ilk kez iştahla yemeğimi yedim.
Gözlerim Güven'in sakince yemek yemesine kayıyordu arada. Tabağı bitince kaldırıp lavaboya koydu ve bir bardak su doldurup içti. İnip çıkan ademelmasını aç gözlerle izliyordum. Kendi tabağımı da bitirince yanına çok yaklaşmadan lavaboya koydum.
Kendime su doldurmak için yanından geçmem gerekiyordu, arkamı dönüp geçerken hissettiğim şeyle kalakaldım. Bana kaldırmıştı resmen, bana..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Askıntı
РазноеKendisinden oldukça iri olan kabadayıya askıntı olmaya karar verdiğinde kimse onu kararından geri çevirememişti. Bu ufak tefek gencin söyledikleri onun gibi bir kabadayının nasıl yüzünü kızartırdı bilmiyordu, ama bu gence vuramamıştı bile.