Gözümü henüz açmadan bile bu soğuk havada terlememin sebebini anlamıştım. Bütün vücuduyla beni saran adam yüzünden ter içinde kalmıştım. İşin kötü yanı öyle bir sarılmıştı ki kıpırdayamıyordum bile.
Tuvalet ihtiyacım yüzünden büyük bir baskı altındaydım, her an mesanem yönetimi ele geçirebilirdi. Bunun olmaması için dualar ederken sonunda kıpırdanmaya başlamasıyla derin bir nefes aldım, aldığım nefes beni iyice sıkıp kendine çekmesiyle içimde kaldı.
Artık dayanacak gücüm kalmamıştı, yüksek bir sesle 'günaydın Güven'im' diye bağırmamla beni bırakıp ellerini kulaklarına kapattı. Akşamdan kalmalığın baş ağrısına şükürler olsun.
"Ahhh, bağırma Aslan, kafam çatlıyor valla billa."
Ben bir hışımla yataktan atlayıp kapıya koşarken anlamaz bir surat ifadesiyle beni izliyordu. Kapıyı açmamla üç kişi birden yere yığıldı, şuan onlarla uğraşacak durumda bile değildim. Üstlerinden atlayıp banyoya girdim ve ışık hızında klozetin önündeki yerimi aldım. Rahatlamış bir halde çıktığımda üçü hala aynı yerdeydi.
"Sabah sabah günaydın demeye mi geldiniz." Ablam yerdeki halının püsküllerini kıvırıp duruyordu, halleri o kadar komikti ki gülmemi tutamadım. Resmen kapıyı dinlerken yakalanmışlardı, hemde ne yakalanmak.
"Biz sizi kahvaltıya çağıracaktık, her şey hazır sizi rahatsız etmeden uyandınız mı diye bakalım dedik." Kaşlarımı kaldırıp İsmail'in dediklerini dinlerken, bizimkiler de yavaş yavaş kalkıp gözümden uzağa doğru ilerliyorlardı.
Onlar en sonunda mutfağa girince, yeni fırçaladığım dişlerimden yayılan ferah nane kokusuyla Güven'ime günaydın öpücüğü kondurdum. Ensemden tutup sımsıkı öpünce, kim kime günaydın dedi karar veremedim.
"Günaydın kocacım, yumurtanı nasıl pişireyim istersin?" Zevzek sorumla kafasını iki yana sallarken sırıttı. Hala beklenmedik anlarda cıvımama alışamamıştı, en azından artık hoşuna gidiyordu.
"Nasıl seviyorsan öyle yap, senin elinden her şey lezzetli oluyor zaten."
"Oha, ama bu resmen evlilik teklifi."
Şaşırmış gibi ellerimi kalbimin üstüne koyduğumda yüksek sesle güldü hareketime. Ettiği iltifatın etkisiyle sırıtarak mutfağa girdiğimde üç kafa birden bana döndü. Kendimi gülmemek için tutarak en sevdiğim omletten yapmak için malzemeleri çıkarttım.
Ablam sağolsun çayı demlemişti, masa da kuruluydu. Sadece yumurta yoktu sofrada, soğumasın diye pişirmemişti kesin. Omlet pişerken bal, tahin ve ezilmiş cevizi karıştırıp sofraya koydum.
Enerji olsun koçuma. Ağzı tatlansın, keyfi yerine gelsin. Elini yüzünü yeni yıkamış Güven'im mutfağa girince dördümüz birden ona döndük. Elinde havluyla kalakaldı, her zaman lavabonun önündeki havluyu elinde getirip mutfak kapısına asardı, neden bilmem.
Herkes birden günaydın dediğinde, anlık bana bakıp günaydın diyerek boş yerlerden birine kendini attı. Hemen önüne çayını bıraktım, ablam her hareketimi izliyordu.
"Dün gece rahatsızlık verdiysem kusura bakmayın, içmeyeli uzun zaman olmuştu. Dozunu kaçırmışım, tekrarı olmaz ablacım." Ablam Güven'den sadece bir yaş büyüktü aslında, ama duydukları hoşuna gitmişti.
"Zararı yok, kardeşim mutlu olduğu sürece bende mutlu olurum." Uyarır gibi konuşmasıyla ablama dönüp kaşlarımı kaldırdım yapmaması için, omuz silkip önündeki çayına döndü.
"Anlıyorum, benim içinde Aslan'ın mutluluğu çok ama çok önemli." Söyledikleriyle Güven'e dönünce kıvrılan dudakları dikkatimi çekti.
'Yaa gerçekten miiii?" Diyip kendimi boynuna atasım gelse de, omletleri tabaklara koymakla uğraşıp gülüşümü gizledim.
Arkadaşlarım tenis maçı izler gibi, bir ablama bir Güven'e bakıyordu. İkisi de mala bağlamıştı sabah sabah, olayların nasıl bu hale geldiği hakkında bir fikirleri yoktu.
Dün geceki basılmamız aklıma gelince dudağımı ısırıp Güven'ime baktım çaktırmadan, galiba hatırlamıyordu. Gerçi hatırlamaması daha iyi olurdu yoksa bu kadar rahat davranamazdı.
Bu aralar olanları Gizem'e anlatmalıydım kesinlikle. Çıldıracaktı mutluluktan, Güven'i çok seviyordu ve mutlu olmasını istiyordu. Samimi davranışları ona karşı olan yaklaşımımı değiştirmemi sağlamıştı.
Kahvaltı bittiğinde Güven'i kapıya kadar geçirdim, kapıdan çıkmadan beni öperek şok etti. Aniden öpmesini beklemiyordum, hemde içeride insanlar varken.
"Senin yanında uyandığım bir güne Günaydın demek az bile Aslan'ım. Günüm aydın, günüm huzur doldu."
Kafamı boynuna gömüp sımsıkı sarılırken o da benim kokumu içine çekiyordu. Benim sevgime karşılık vermesi, beni sürekli yanında istemesi o kadar mutluluk vericiydi ki, düşündükçe ağlayasım geliyordu.
"Akşama görüşürüz, olur mu?" Sorar gibi konuşmasıyla başımı salladım boynundan ayrılmadan. Şakağıma kondurduğu öpücükle ondan ayrılma vaktimin geldiğini anlamış oldum.
"Çok çalış, çok para kazan hayatım. Allah bol bol müşteriler versin, hayırlı kazançlı işlerin olsun." Günlük askıntılık görevimi yerine getirip sırıtırken gülüşü dikkatimi çekti.
Sanki 'cidden hala mı?' dermiş gibiydi. Kafamı sallayıp piç gülüşümle ona baktım, kafasını iki yana sallayıp işe gitmeden önce giyinmek için evinin yolunu tuttu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Askıntı
CasualeKendisinden oldukça iri olan kabadayıya askıntı olmaya karar verdiğinde kimse onu kararından geri çevirememişti. Bu ufak tefek gencin söyledikleri onun gibi bir kabadayının nasıl yüzünü kızartırdı bilmiyordu, ama bu gence vuramamıştı bile.