Sabah ter içinde uyanmıştım, Güven'im hala bana sımsıkı sarılmış uyuyordu ve tamamen gevşemiş görünüyordu. Masumca uyuyan yüzüne bakıp her güne onun yanında uyanmak gibi ufak bir hayale kapıldım.
Kendimi yapış yapış hissediyordum ve acilen duş almam gerekiyordu. Sevdiğimin kollarından sıyrılıp yere bastığım ilk adımda zonklayan kalçamla dilimi ısırdım acıdan.
Kendimi zorlayarak banyoya doğru giderken, her adımda zonklayan kalçam bana hiç yardımcı olmuyordu. Sıcak bir banyonun daha iyi hissettireceğini umarak kendimi duşa attım.
Sıcacık banyonun etkisiyle gevşeyen kaslarım sayesinde biraz olsun rahatlarken aklıma dün gece geldi. İkimizde kendimizi kaybetmiş haldeydik ve beklediğime değmişti.
Deliğimi parmağımın ucuyla kontrol ederken hala aşırı derecede hassas olması beklemediğim bir şeydi. Okuduğum kitaplarda hiç böyle olmuyordu ama.
Güven'in benim için aldığı kabarık bornoza sarınıp mutfağa yöneldim, biraz paytak yürüyordum doğrusu. Çay suyunu koyup kahvaltılıkları hazırladım ve ekmek almaya gidemeyeceğim için krep yapmaya karar verdim.
Arkamı dönmemle beline sarılı havluyla onu gördüm. Kalbim bir an teklerken elimi kalbime koydum, bana gülümseyen yüzü ve ıslak saçları rüyalarımdan fırlamış gibiydi. Dudaklarımı ısırarak tavadaki krepi çevirdim, ikimizde kaçamak şekilde birbirimizi kesiyorduk.
Arkamdan yaklaşıp belime sarıldığında gelen rahatlama, bedenimden çok yüreğime dokunduğunun göstergesiydi. Her hareketine anında cevap veren vücudum yine geç kalmamıştı, başımı geriye atıp omzuna yaslandım. Ellerini karnımda birleştirip açılan boynuma bir öpücük bıraktı.
Rüya gibi bir geceden sonra, balayı gibi bir sabah yaşıyorduk. Bu mutluluğu bölen tek şey vücudumdaki morluklardı, onun suçlusu da benim gevşek çenemdi. Kabul ediyordum bunu, Güven kabul edemese de ben ediyordum.
Krepler tamamen pişince ikimizde sofraya oturduk, ben biraz zorlanmıştım oturmakta. Dudakları gerilen Güven, acımı anlamış gibi sertçe yutkunmuştu. Kahvaltı boyunca her muhabbeti ben başlatmıştım. Sonunda dayanamayıp sorma ihtiyacı hisseden sevdiğime derdimi anlatmak biraz zor olmuştu.
"Canın çok mu yanıyor yavrum, ben dün pek farketmedim. Yanlış davranıp davranmadığımı da bilmiyorum açıkçası." İkimiz de kıpkırmızı olsak bile bunu konuşmamız kaçınılmazdı.
"Galiba seninki biraz büyük olduğu için, bir de ilk olduğu için olabilir. Ben de bilmiyorum, kitaplarda hiç böyle olmuyordu." Son dediğime gülse bile boynu ve kulaklarına kadar kızarması çok hoştu.
"Geçici mi o zaman, hep böyle penguen gibi yürürsen sıkıntı olur sonuçta." Hayretle Güven'e baktım, bana penguen mi dedi o şimdi.
"Bütün gece içinde kocaman bir odun olsa, sende penguen gibi yürürdün herhalde. Konuşturma beni hayatım." Bir anlık sinirle söylediğim şeyler yine beni utandırsa da Güven kahkaha atmıştı. Gülüşü karnıma kramplar sokarken ağzıma kahvaltılıkları tıkıştırmaya başladım.
Beni izlerken yüzünde oluşan gülümsemesi sayesinde istemsizce yüzümde oluşan gülümsemeye engel olamıyordum. Sonunda attığım tribe son verip mükemmel suratına gözlerimi diktim. Şu an özgürce izleyebiliyorken tadını çıkartmak istiyordum.
Tam çay doldurmak için kalkacakken benden önce davranıp çayımı tazeledi, önüme bardağı bırakıp saçlarıma bir öpücük kondurdu. Yerine oturmadan önce çenemden tutup dudaklarımı da öpünce keyfim yerine gelmişti.
Sofrayı toplayıp bulaşıkları halledince odasına gidip birlikte giyindik. Tam onun kocaman kapüşonlu sweatini giydiğim an kapı ardı ardına çalınmaya başladı. Alacaklı gibi kapıyı çalan kimdi bilmiyorum ama Güven'i sinir ettiği kesindi. Ben kapıya yönelecekken beni tutup kapıyı açtı, kapıdaki ağlayan kadını tanımıyordum ama Güven'e attığı tokadın sesi tüm evi inletmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Askıntı
RandomKendisinden oldukça iri olan kabadayıya askıntı olmaya karar verdiğinde kimse onu kararından geri çevirememişti. Bu ufak tefek gencin söyledikleri onun gibi bir kabadayının nasıl yüzünü kızartırdı bilmiyordu, ama bu gence vuramamıştı bile.