Yağmur Ve Gökgürültüsü

10.1K 536 9
                                    

Sabah erken vakitte başlayan yağmurla penceremi açıp toprak kokusunu içime çektim. Annemin en sevdiği şeydi bunu yapmak ve ablamla bende her yağmurda bunu yapardık. Annem hep ölen annesinin kokusunu toprak kokusuyla bir tutar, 'hava annemin kokusunu taşıdı bana' derdi.

Şimdi bende aynı şeyi düşünüyordum, cenazede üstüne atılan toprak aynı böyle kokuyordu. Hava bugün annem kokuyordu.

Ellerimi polarımın ceplerine sokup ısınmasını beklerken masamdaki sefer tasına baktım. Etli nohut yapmıştım, pilavla iyi gidiyordu. Oturduğum pencere kenarına yağmur vurmuyordu ama soğuk iyiden iyiye ısırıyordu.

Burnum soğuktan donarken Güven'im sokakta göründü, gözleri anında beni bulurken istemsizce dudaklarım kıvrıldı. Çok yakışıklı adamdı, öyle kapak mankeni gibi olmasa da bana göre mükemmeldi. Gözlerimi bir an üstünden çekmek istemiyordum.

Buruk ifademi bırakıp, cilveli bir şekilde parmağımla onu yanıma çağırdım. Gözünü kırpmadan üstüme doğru yürüdü, sefer tasını eline verip elinin üstüne bir öpücük bıraktım. Gözleri yine yüzümü turluyordu, sonra beni çekip burnumu sıktı.

"Burnun buz tutmuş çocuk, bu havada deli gibi camda mı oturacaksın. Hasta olma da gir içeri hadi." Beni düşünmesine sevinsem bile bugün işim yoktu. Sınavıma da çalışmıştım, rahattım yani.

"Sana hayırlı işler, bol kazançlar hayatım. Beni yağmurlu havada ev basıyor, içerilere sığamıyorum pek. Sen merak etme, hasta olmam sıkı giyindim." İçimdeki kazağı gösterince gözlerini kıstı.

"Kalk botlarını giyin o zaman, dükkana gel benimle. Sana da değişiklik olur hem." Gözlerim büyürken bana başıyla içeriyi gösterdi. Hemen atlayıp camı kapattım, ince yağmurluğumu giyip botlarımı ayağıma geçirdim. İki dakika sürmeden kapıyı kilitleyip çıkmıştım bile.

Güven beni kolunun altına çekip şemsiyesini açtı, ikimiz aynı filmlerdeki gibi yürüyorduk. Yağmur ve gök gürültüsünün altında, birbirimize oldukça yakındık ve ben Güven'in kokusuyla sarmalanmıştım.

Olmayı istediğim başka bir yer olamazdı, ilk kez onunla dışarıda yan yanaydık. Vücudumuz büyük ölçüde temas ediyordu ve ortam aşırı romantikmiş gibi hissediyordum. Halı dükkanına vardığımızda, buz gibi olan dükkan karşısında titrememi zor bastırdım.

Bu yağmurda müşteri geleceğini pek tahmin etmesem bile, öğlene kadar bir çok kişi gelip halı bakmıştı. Dışarıdan bakınca soğuk gibi görünen Güven, müşterilerine karşı kibar ve oldukça güleryüzlüydü. Her hali ayrı ilgi çekiciydi.

Geçen gün gördüğüm kadın bir hışımla dükkana dalınca hemen yanına koştu, daha ne olduğunu anlayamadan ofis gibi ufak bölüme çekip hararetle duyamayacağım kadar kısık sesle konuşmaya başladılar. Ben ne olduğunu anlayamadan içerde dikiliyordum, birden kadınla göz göze geldik. Bana samimi bir şekilde gülümsemesi kafamı karıştırmıştı.

Donuk ifademle baktığımı gören Güven ellerini kızın kollarından çekip geri çekildi. Kız da hışımla kapıyı açtı, ben kaçmayı düşünürken aynı hızla gelip elimi iki elinin arasına aldı.

"Ben Gizem canım, sen de Aslan olmalısın. Tanıştığımıza çok sevindim, iyi anlaşabilmeyi çok isterim seninle." Aşırı hareketli bir insandı galiba, fırtına gibiydi. Hareketleri tahmin edilemiyordu, donup kalışımı fırsat bilerek elimden beni ofise çekti.

Gözlerinin sürekli yüzümde ve vücudumda gezinmesi beni tedirgin ediyordu. Kendimi görücüye çıkmış, kaynanam tarafından inceleniyor gibi hissediyordum. Tam o anda gelen müşteriyle Güven ofisten çıktı, kaşları çatık halde son kez bize bakması dikkatimden kaçmamıştı.

"Eee Aslan, ne zamandır seviyorsun bu öküzü bakalım?" Ben hayretle ona bakarken koltuğa oturup bacak bacak üstüne attı. Hayretle ona bakakalmıştım.

AskıntıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin