Garson Bey

3.9K 282 12
                                    

Biz sabah kahvaltı ettikten sonra, üç kanka Fuat abinin lokantaya yola koyulduk. İsmail'e Fuat abiden bahsetmemiştim, daha doğrusu ona olan ilgisinden. Galiba Ömer daha önceden biliyordu, lokantadan bahsettiğim anda gözlerini İsmail'e çevirmişti sırıtarak.

Mahallenin işlek bir caddeye bakan yol üstündeki, meyhaneden hallice olan lokanta akşam beşten sonra alkollü sofralar kurulan bir yerdi. Hatta bazen öğlen bira içen gençler bile görebiliyorduk.

Sabahları çok yoğun olmaz diye sallana sallana giderken içeri girdiğimizde fark ettik ki masaların büyük çoğunluğu doluydu. Serpme kahvaltı gibi ama daha salaş sofralarda sohbetle kahvaltı eden insanlar, cam kenarı masa için ayakta beklemeyi tercih eden gençler, birçok kişi mekanı doldurmuştu.

Karşıdan koca cüssesiyle Fuat abiyi gördüm, koca tepsi elinde ufacık duruyordu. Masaya servis yapıp kapıya dönünce bizi gördü, daha doğrusu önce her aşık insan gibi İsmail'i.

Hızlı adımlarla yanımıza gelip bizi mutfak kısmına çekti. Cumartesi olduğu için galiba daha yoğundu, onlara siyah birer önlük verip masalara yollarken beni mutfağa çekti.

"Aslan birader, normalde sana iş yaptırmayacaktım sabah için ama menemen yetişmiyor be abim. Bir el atıver ne istersen yapar bu abin, ben yapsam kimse yiyemez. Hadi koçum."

Başımı sallayıp önlük aldım bende bir tane, hemen mutfağa girdim ama mutfak harabe. Her yer mahvolmuş, Fuat abi koşuşturup duruyor, ablamı aradım hemen zaten evdeydi. Dükkanı tarif edip koşmasını söyleyince telefonları kapattık. Herşey doğranmış hazırdı, tavaları yıkayıp ocaklara yerleştirdim.

Bir yandan menemenler olurken etrafı toplamak için savaş veriyordum, mutfaktaki personel bana bakıp servisleri hazırlıyordu. Kimse temizliğe yardım etmek istemiyordu, ablam geldiğinde bir önlükte ona attım. Biz iki kardeş yaklaşık bir saatte etrafı adam edip düzene koyarken milletin sadece izlemesi sinirlerimi bozmuştu.

Bu insanlar mutfak çalışanı değil miydi, niye kimse en azından bulaşıkları yıkamaya uğraşmıyordu ki. Ablam etrafı iyice düzenleyip elden geçirirken içeri doğru ilerledim, bir adam diğerine birşeyler anlatıp kahkahalar atıyordu. Sinirle yanlarına yürüdüm, ellerindeki sigaraları alıp yere attığımda onlarda sinirlenmişlerdi.

"Siz mutfak personeli değil misiniz, burasını bok götürürken sigara mı içiyorsunuz burda. Rahat mısınız lan siz." Sonlara doğru sesim yükselmişti, ikisi de sinirle bana doğru yürüdüklerinde dimdik karşılarında durdum.

"Sen kimsin lan, ahkam kesiyorsun gelmiş. Seni ne ilgilendirir, patron musun sanki." Sinirle konuşan adama kaşlarımı çatarken, arkamdan gürleyen sesle ikisinin yüzüne yansıyan korku görülmeye değerdi.

"Patronun kan kardeşi, yeni şefi ve eniştesi. Yani sizin mutfak içindeki yeni patronunuz, itiraz eden varsa konuşalım güzellikle." Kollarını sıvarken sakin dursa da bakışları ayrı bir alemdi Fuat abinin. Arkamda dağ gibi dikilmişti resmen.

"Yok patron, şef ne isterse emrindeyiz. Biz tanımadığımız için öyle söyledik. Özür dileriz şeften de, mutfakta küslük olmaz." Apar topar etrafa girişmeleriyle derin bir nefes aldım sinirle.

"Kusura bakma ama bok gibi çalışanların var Fuat abi." Burun kıvırmama gülerek saçlarımı dağıttı.

"Sen kardeşimi nasıl yola soktuysan bunları da halledersin, sana güvenim tam. Benim başka yapabileceğim bir şey var mı senin için." Kafamı iki yana salladım.

Mezeler için hazırlığa başladım, söylendiği gibi her mezeye ait havuzları dolduracak kadar meze hazırladım. İçime sinmeyince bir miktarda stok yaptım, çünkü bugün cumartesiydi. İş çıkışı kafa dağıtmaya gelen çok olurdu.

İki kafadar benim hakkımda diğerlerini uyarmış olsa gerekti ki, arada gelip arkamı toparlayan personeller oluyordu. Buna gerek kalmayacak kadar düzenli çalışsam bile bulaşıkları toparlamaları işime geliyordu.

İşim bitince diğer bölümleri kontrol ettim, herkes çalışıyordu. Bir çok kişi artık yaptığı işte robotlaşmıştı, vardiya sonu için herkesten aynı şekilde temiz ve hazırlıklı bir tezgah beklenildiğini söyleyip mutfakta ablamın yanına gittim. Kurban olduğum yorgunluktan oturduğu yerde uyukluyordu.

"Aslan'ım, nasıl geçiyor bakalım mutfak işleri?" Güven'imin sesiyle anında yüzüm gülerken uyuklayan ablamı gösterip dışarıyı gösterdim. Lokantanın girişine gidip kollarının arasına girerken tüm yorgunluğum uçup gitmişti. Kokusu bile yeterdi yârimin.

"İsmail, masa dörde bak yavrum." Fuat abi gür sesiyle konuşurken İsmail gözlerini devirdi.

"Garson bey, bakar mısınız? Arkadaşım soruyor da bekar mısınız?" Kıkırdayarak sordukları soruyla Fuat abinin suratı düşse de İsmail kızlara bakıp ofladı.

"Bekar olsam da, çalıştığım yerdeki müşterilere bakar mıyım acaba. Bir isteğiniz yoksa çağırmayın lütfen, işim gerçekten yoğun. Şimdi benden istediğiniz bir şey var mı?" Gıcık İsmail iş başındaydı, helal kankam.

Güven kollarını belime kadar indirmişti artık, kendine gelmesi için etrafı işaret ettim. Kafama kafasıyla vurup Fuat abinin yanına gitti. Onların selamlaşmasını izleyip ablamın yanına gittim, uyandırıp eve götürmem gerekiyordu. Ömer'i çağırıp ablamla yolladım ve masalara ben bakmaya başladım.

Gün sonuna kadar orada takılmıştık, beraber yemek yerken arkadaki tezgahta keyfimize diyecek yoktu. Fuat abi bir saniye yanımızdan ayrılmıyor, İsmail'in gözünün içine bakıyordu. Arada İsmail'in bakışları da ona kayınca kızaran kulaklarını fark edip gülümsedim, oluru vardı bu işin.

Fuat abi her İsmail'e bakışında bir iç çekiyordu, yemeğini utana sıkıla yiyen arkadaşıma bakarak sırıttım. Gördüğü ilginin farkındaydı ve kasılıyordu. İstemediği bir ilgi görüyor olsaydı, kızlara yaptığı gibi terslerdi kesinlikle.

"Fuat abi yemek güzel olmuş mu?" Gözlerini İsmail'den çekmeden konuşunca Ömer bile güldü hallerine.

"Evet, çok güzel." Biz gülerken Fuat abi İsmail dolu uykusundan uyanıp bize döndü. Piç bakışlarımızla sırıtan yüzlerimize bakarken kızarıp yemeğine gömüldü.

İsmail iyiden iyiye kızarmıştı, arada kafasını kaldırıp nabız yokluyor, sonra yemeğine gömülüyordu. Yemeğimizin geri kalanı sessizlik içinde geçmişti. İlk kalkan İsmail olurken biz yine gülüyorduk. Dilimize düşmüştü artık, kaçarı yoktu şerefsizin.

"Garson bey, bakar mısınız?" Diye kızların taklidini yapacaktım yol boyu. Yeni çöpçatanlık için kollarımı sıvamam gerekiyordu anlaşılan...

AskıntıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin