"Ian Sinclair,
İki gün önce elime geçen bir mektup Leydi Caledonia Ferguson'un aşk uğruna adını geride bırakarak kalenize geldiğinden haberdar olmamı sağladı. Geçmişte yaşanılan tüm olumsuzluklara karşın iki değerli klanımın yeniden birleşecek olması beni ziyadesiyle memnun etti. Kuzey ve güney topraklarının yeniden omuz omuza hareket edecek olması ülkemizi dış güçlerin baskılarından koruyacak, bir ve diri tutacaktır. Birlikteliğinizi şanlı bir tören ile sarayımda gerçekleştireceğimden ve Leydi Ferguson adına isteyeceğiniz çeyiz parasını misli ile bizzat karşılayacağımdan şüpheniz olmasın. Hazırlıkların tamamlanması adına üç hafta sonrasını tarafımca uygun bulmaktayım ve herhangi bir sorun çıkmayacağından en ufak bir şüphem yok. iki taraftan da çıkacak olası bir sorunun tarafımdan güç kullanarak halledileceğini de bildirerek mektubumu sonlandırdığım bu satırlarımda yazdığım her şeyin açık ve net bir şekilde anlaşılmış olması temennimdir.
Kral Anderson."
"Siktir!" Ian havaya savurduğu sessiz küfür ile birlikte elinin tersiyle duvara vurdu göz ucuyla dudaklarını büzmüş zafer dolu tebessümü, havaya kaldırdığı koyu renk kavisli kaşıyla kendisine bakan kadına dişlerini gıcırdatarak yeniden camın önüne geçti ve gözlerini kapatıp nefes almaya çalıştı. Kadının blöf yapıyor olduğunu varsaymıştı. Bu kadar ileri gidebileceğine inanmak istememişti. Sıktığı dişleri arasından derin derin solumaya başladığında dün yaşadığı atağın geri gelmemesi için mücadele ediyordu. Savaşçısı koluna tutunarak ona yaslanan kadını hizmetliye teslim edene dek onları dahası Caledonia'nın yüzündeki çileden çıkarıcı ifadeyi izledikten sonra Jennaya döndü.
Jenna bir müddet Douglasın kızı odadan çıkarmasını bekledi ve ardından masanın etrafından dolaşıp ağabeyinin önüne geçti. Ian perişan görünüyordu. Rengi solmuştu gözlerinin altında alışık olmadığı gölgeler hafifte olsa kendini göstermişti. Genç kız ağabeyinin duvara vurduğu elinin üzerinden akan kanı temizlemek için mendilini çıkarıp eline bastırdı. yaranın açıldığını hissetmediği belliydi ve eğer camdan sırtına vurmakta olan soğuğu fark etseydi burada durmayacağını da bildiğinden camdaki kızağı aşağı indirdi.
"Ne yaptın Ian?"
Genç adam gözünü açıp elinde kırmızıya boyanmış mendile bakarak onu silkti. Sanki ihtiyacı varmış gibi... Sanki hissediyormuş gibi... Elini kaldırıp kardeşini susturdu.
"Başlama Jenna! Bu evlilik olmayacak!"
"Bunu söylemek için çok geç! O kız buraya nasıl geldi Ian! Kral Anderson'un bahsettiği..." Jenna dudaklarını dişledi. Ağabeyi en büyük en kötü düşmanıyla aşk yaşıyor olamazdı.
"Bir yolunu bulacağım!" Ian, Jenna'nın dolan gözlerine baktı. "İntikamımızın alındığına ve bundan sonra huzur içinde olacağımıza şüphen olmasın Jenna." Genç adam kendi kendini ikna edebilme çabasıyla hızla başını salladı.
"Sen ne yaptın ağabey? Bana sakın gidip kızın adını lekelediğini söyleme!" Jenna nefesini tutarak ağabeyinin gözlerine baktı.
Ian yutkundu. Böyle bir konunun hiçbir detayını kız kardeşi ile konuşmayacaktı. "Yeter Jenna!"
"Yaptın." Jenna kolunu ağzına kapatarak içinden gelen hıçkırığı bastırmaya çalıştı. "Aptal intikamımız bu güne kadar elimize acı ve kederden başka ne geçirdi ha? Böyle kötü bir şeyi yapacak kadar kendini kaybetmiş olamazsın Ian!"
"Sana bu evlilik olmayacak dedim!" Genç adam elini saçlarından geçirip temiz hava alabilme umuduyla yeniden pencereyi açtı.
"Ya ne olacak? Ferguson ordusunun gelip evimizi yerle bir etmesine izin mi vereceksin!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNAH KEÇİSİ
Historical FictionIan Sinclairin duyguları uzun zaman önce yanıp kül olan kalesi ile birlikte yerle yeksan olmuş, kalbi biricik sevgilisini toprağa verirken aklını yitiren annesinin çığlıklarıyla gömülmüş, hissiz bir adamdı. Bildiği, sevdiği ne varsa tek başına hayat...