Jenna merdivenlerden yukarı çıkmakta olan ağabeyi ve Callie'i gördüğünde yeniden odasına girip kapıyı hafifçe araladı ve onlara baktı. Ian'ın yüzü kan revan içindeydi. Callie ise ağabeyinin peşinden koştururken ağlamaktaydı. Jenna yutkundu. Onlar kapısının önünden geçerken hafifçe kapıyı örttü.
Ian, Callie'i üst katta bulunan odalarına sürüklerken metanetini korumaya çalışıyordu. Konuşmak zorundaydı. Onu öfkelendirmek ve ailesini buradan uzaklaştırmak zorundaydı. Rebecanın delirmiş çenesini açmamasının en garanti yoluydu bu. Ian şu dakikadan sonra karısını bir daha göremeyebilirdi. Aldığı riskin, yaptığı hatanın farkındaydı lakin ona zarar geleceğine her şeye göğüs germeye kararlıydı. En ufak bir ihtimali dahi göz ardı edemezdi genç adam. Odanın kapısını açarken Callie'nin elini sıkıca tuttu ve kadını hızla içeri sokup ileri doğru savurdu.
"Tüm bunlar da ne demek oluyor Ian? Evlilik fes etmek de ne demek oluyor?" Callie bağırdı.
"Sen akıllı bir kadınsın Ferguson, Üstelik başladığım işi yarıda keseceğimi sanacak kadar da aptal olamayacağını ummuştum." Ian göz temasından olabildiğince kaçınarak konuşmaya gayret gösteriyordu.
Callie hayret ile Ian'a baktı ve yaklaştı. "Sen şimdi bana haftalardır yaşadığımız her şeyin bir oyun olduğunu söylüyorsun doğru mu?" Callie dişlerini sıktı. Tüm o dokunuşlar, tüm hissettikleri, birlikte geçirdikleri o eşsiz vakitler... Bu deli adam ona herşeyin intikam için olduğunu söylüyordu. Ne yani intikam için mi yaşamıştı bu kadar gerçekliği. Callie onun hiçbir dokunuşunun hiçbir bakışının yalan olduğunu kabul etmeyecekti.
"Öyle." Ian dişlerini sıktı. "Şimdi toparlan ve evine dön!" Genç adam baş edemeyecekti onunla. Hayır bu defa olmazdı. Ian kaldıramayacaktı bu vedayı ve Callie'nin inatçı tutumu bu defa olayları daha da çıkmaza sokmaktan başka bir işe yaramayacaktı. Genç adam derin nefesler alıp vermeye başladı. Hah birde bu vardı işte.
"Bu saçmalık!" Callie bağırdı. Ianın kan oturan gözüne, kanlar içindeki gömleğine ve dudak kenarlarına baktı. Genç kız dudaklarını sıkarak çekmeceden bir havlu alıp ıslattı ve gidip kocasının yüzünü temizlemeye koyuldu. "Bu evlilik Fes edilmeyecek Ian Sinclair beni anlıyor musun?" Yapışması gerekiyorsa öyle yapacaktı. Gurursuz olacaksa eğer bunu umursamayacaktı lakin bırakıp gitmeyecekti Callie. Ian'ı bırakması için gerçek bir sebep gerekiyordu. İntikamını almaya çalışması onunla beraber olması için bir sebep değildi. Olsa olsa kendisine çektirdiği eziyetlerden biri olurdu ancak. Callie başını hızlı hızlı iki yana salladı. Onu asla bırakmayacaktı.
Ian tükenmişti. Kadının yüzünü temizlemeye çalışmasını sükûnet ile bekledi ve bu süreyi onun yüzünün her bir ayrıntısını hafızasında kazımak için bir fırsat bildi. Kadının tanıdık öfkesine kısılan gözlerine ve sıktığı dudaklarına baktı Ian. Onlarsız ne yapacaktı? Öyle alışmıştı ki varlığına onunla nefes alır olmuştu genç adam. Callie gözlerinin içine baktığında ise dayanamayarak geri çekildi.
"Yeter artık! Bu zamana kadar istediğini elde ettiysen buna izin veren bendim ve artık son bulmasını istiyorum! Bu raddeden sonra inadın seni zafere götürmeyecek! Çünkü devam etmesini istemiyorum."
Callie adamın söylediği kelimelerin tümüne kulaklarını tıkamış vaziyetteydi. Boğazına oturan ateş topunu yutmak için çabaladı genç kız. Eğer salıverirse, kabul ederse sonu olacaktı. Ian'ın dolabına yönelip oradan temiz bir gömlek aldı ve yeniden adamın önüne dikildi ve titreyen elleriyle yaka bağlarını çözmeye başladı. "Değiştirelim şu üzerini."
Ian dudaklarını birbirine bastırarak kadının bağlarını çözmesini bekledi ve eli tenine temas ettiğinde onu tutup arkasını çevirdi ve kendine yasladı. bir eliyle çenesini yukarı tutup kaldırırken diğeri ile de belinden tuttu genç adam. Yüzüne bakmadan konuşmak çok daha kolaydı. "Ne sandın küçük Ferguson? Babamın katilinin soyunu baş tacı edeceğimi mi? Ağabeyimin kanını yerde bırakacağımı mı ha?"
Genç kız duraksadı boşta kalan eli ile Ian'ın belini kavrayan elini tuttu diğeri kocasının vücuduna doladığı kolu altında kaldığından hareket edemiyordu. Peki bunu istiyor muydu? "Dilediğini aldın sen Ian." Genç kız derin bir nefes aldı. "Lakin şu an bana benden hala nefret ettiğini söylemeye çalışıyorsan şayet bunu anlarım."
Genç adam gözlerini sıkarak kadının kulağına eğildi. "Senden tiksiniyorum! "
Callie başını olumlu manada sallayarak gözlerini pencereye dikti. Son bir çaba sarf edecekti salıvermemek adına. "Lakin ben seni seviyorum Fenix."
Ian tebessüm etti ve kadını biraz daha sıkıp kendine bastırdı. "Yüzüne baktığım her an katlanılmaz bir acı ve zulüm, sana dokunmak ise... Daha fazla dayanabilir miyim bilmiyorum." Bu kısım gerçeğin bir parça çarpıtılmış haliydi ve Ian şu anki duygularını bir parçada olsa söyleyebilir olmanın rahatlığını yaşamıştı. "Evlendik Ferguson. Sen adını kurtarmaya çalıştın ben onurumu kurtardım lakin o kadar. " Genç adam derin bir nefes alarak kadının kokusunu son kez içine çekti. Az sonra söyleyecekleri muhtemelen onu uzaklaştıracaktı. "Sinclair kalesine geldiğin ilk günü hatırlıyor musun? Sana tabutunun çivilerini kendin çakacağını söylemiştim. Bana bağlandığın her bir an bir tane çaktın ve sonunda tas tamam ettin işte. Şimdi ise bu evliliği fes ederek planımı nihayete erdiriyorum. Çok istediğin adını koruyamadın ve bunu yapacağımı sanacak kadar ne derece aklını yitirdin hala anlamakta güçlük çekiyorum."
Callie gözlerinden akıttığı yaşlarla dinledi Ian'ı "Mutlak zaferin için tebrik ederim Fenix. Öyleyse tamam ettirdiğin tabutumu ve içime yerleştirdiğin sevgimi alıp gidebilirim artık..." Callie adamın gevşettiği kolları arasından ayrılıp derin bir nefes aldı. "Ölümü toplayıp götüreceğim evet lakin bilmeni istediğim bir şey var... Aldığım tüm nefesler burada seninle kalacak." Callie yüksek sesle bağırmamak için kendini sıkarken bir yandan artık boğazında ona acı veren konuşmasını zorlaştıran yumruyla mücadele ediyordu gözlerinden birbiri ardına akıttığı yaşları ise şu dakikadan sonra tutamayacaktı. Bu yüzden umursamadı. Callie hissettiği ne olursa olsun sessizce onunla kalabilmek istiyordu hala. Arkasını dönüp Ian'a baktı.
Ian çabuk çabuk kurulamıştı yüzünü. Callie döndüğünde ise bakışlarını şömineye sabitledi. Dayanamıyordu genç adam. Ağlamaktan helak olmak istiyordu.
"İlacın ilk çekmecede ve mutfakta hala bimbirdelik otu var..." Callie dudaklarını dişledi.
"İyi..." Genç adam gözlerini kapatıp derin derin soludu.
"Sana yazabilir miyim?" Callie omuz silkti.
"Git artık!" Ian nefes almayı bıraktı. Şu dakika ne titreyen çenesini zaptedebiliyordu ne gözlerinin dolu dolu bakmasına engel olabiliyordu.
"Atımı alabilir miyim?"
"Al!" Ian sıktığı dişleri arasından nefes alıp vermeye başladı.
"Peki, sana veda edebilir miyim?" Callie iç çekişleri arasından konuştu.
"Et..." Ian belli belirsiz başını salladı. Callie oldukça yavaş adımlar ile yanına geldi ve yüzünü avuçları arasına alıp alnına dayadı ve parmaklarıyla yanaklarını okşadı. Ian da tıpkı onun yaptığı gibi bileklerini tuttu kadınının. Genç adam titreyen çenesini sıkıp gözlerini kapatırken Callie ufak birkaç hıçkırık arasından derin derin iç çekti. Ian da derin bir soluk alıp kadının kokusunu içine hapsetti.
"İyi geceler Fenix"
"İyi geceler Ca-le-do-nia"
---(Çok uzatmıcam vedalardan nefret ederim çok ağladım yazarken yeter...)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNAH KEÇİSİ
Historical FictionIan Sinclairin duyguları uzun zaman önce yanıp kül olan kalesi ile birlikte yerle yeksan olmuş, kalbi biricik sevgilisini toprağa verirken aklını yitiren annesinin çığlıklarıyla gömülmüş, hissiz bir adamdı. Bildiği, sevdiği ne varsa tek başına hayat...