Callie gece boyunca uyku ve uyanıklık arasında gidip gelmişti. Başı ağrıyor, kemikleri sızlıyordu. Genç kız ne yazık ki hastalığın artık kaçınılmaz olduğunun farkındaydı lakin onu rahatsız eden hasta olmak değildi. Uzun zamandır böylesine rahat ve sıcak bir yatakta yatmamış olmasına rağmen yanında yabancı bir adamın varlığını tüm hücrelerinde hissediyor olmak... İşte bu onu öldürüyordu. Ian kendisini mengene gibi kıstırmıştı. Tek kolunu belinden sıkıca sarmış diğerini de bir müddet sonra başı altından geçirerek göğüsleri üzerinden kendisine dolamıştı. Uzaklaşmak şöyle dursun kıpırdayamıyordu. Huzursuzlandıkça Ian onu daha çok sıkıyordu. Genç kızın şu içinde bulunduğu durumda sevinebileceği tek şey Ian'ın ona istemediği şekilde dokunmamış oluşuydu.
Titrek bir nefes alarak sönmekte olan şömineye ve pencereden görünen, artık turunculaşma ya başlamış gökyüzüne baktı. Gün doğmak üzereydi. Olan olmuştu ve Callie ölmek ile adamın kollarında olmak arasında bir seçim yapmıştı. Eğer omuzlarında ağır bir yük taşıyor olmasaydı da aynı şekilde davranabilir miydi? Asla! Genç kız şu duruma düşmektense ölmeyi yeğlerdi. Akıl sağlığını yitirmemesine neden olan tek şey ise Ian'ın yakın zamanda kocası olacak oluşuydu. Genç kız adamın evli olarak karşına çıkmamasını tanrının kendisine büyük bir lutfu olarak görüyordu. Çünkü şu an içinde bulunduğu durum ahlaksız bir kadın olmak istediğinden değil, bir klan varisi ve evlat olarak sevdiklerinin canını kendisininkinin önüne koyduğundandı. Ne yazık ki ailesi bunu hiçbir zaman bilemeyecekti... Callie'e yaptıklarından ötürü hep kızgın kalacaktılar... Olsundu... Genç kız sessiz bir hıçkırık koyverirken yüzünü olabildiğince yastığa doğru çevirerek sesinin çıkmaması için çabaladı.
Ian eğer sayabilseydi bunca saattir kadının ne kadar saç teli olduğunu biliyor olacaktı. Gözünü dahi sayılı kırpmıştı. Lakin uyuyamayışı kolları arasında tuttuğu kadından ötürü değildi. Genç adam kabuslarından korkuyordu. Callie'nin onu kıvranırken ya da kan ter içinde sıçarken görmesini istemiyordu. Ian onun yatağında ki varlığından hoşnut olabilmek için her ne kadar düşüncelerini edepsizleştirmeye çalışmış olsa da becerememişti. Kadın onu apaçık istemiyordu ve bu da Ian'ı geldiği raddede sıkıyordu. Genç adam taş kesen yüreğini çözen şeyin ne olduğunu düşünüp durmuştu tüm gece. Kadına karşı hisleri acıma duygusundan kaynaklanmış olabilirmiydi? Onu beklemediği halde karşısında bulmuş olmanın verdiği şoktan mıydı yoksa? Ian onu biraz daha sarmalarken dişlerini sıkıp gevşetmeye devam etti. Fiziksel hiçbir özelliğinden kaynaklanmadığına emindi çünkü bu yaşına kadar karşısına çok sayıda güzel kadın çıkmıştı. Genç adam dudaklarını dişleyerek ağzından çıkıverecek olası bir küfrü bastırmaya çalıştı. Callie zekasıyla, cesaretiyle, tutku dolu bakışlarıyla onu büyülemişti lakin bilmedende olsa yapmış olduğu birşey vardı. Ondan gitmeyeceğini o kadar çok dile getirmişti ki Ian altında yatan gerçeği bile bile sarfettiği sihirli sözcüklere tüm kalbiyle inanmıştı. Hayatında değer verdiği herkes aynı yalan ile baş başa bırakıp gitmişti onu ve tüm yaptığı pisliğe rağmen Callie bir şekilde gitmeyeceğini kendisine inandırmıştı. Şimdi ise önünü arkasını düşünmeden başkasının evinde bulduğu bir oyuncağı inatla sahiplenen bir çocuk gibiydi. Callie istese de istemesede onundu.
Genç adam olabildiğince sessiz olmaya özen göstererek iç geçirdi. Kendini bir yalana teslim etmişti. Kadın gitmeyecekti çünkü bunu yaparken sıkı sıkıya tutunduğu bir amacı vardı. Ian'a karşı zerrece bir histen ötürü değildi kalışı... Olsa olsa yaptığını sandığı şey yüzünden nefret ediyordu ondan ve dahi iğreniyordu. Kim olsa öyle yapardı. Aksini ummak ne mümkündü ki? Ian'ın düşmanı Callie değil, soyadıydı. Kadın ise direkt olarak ondan nefret ediyordu. Tanrı günahlarının cezası olarak içine hiç tadamayacağını sandığı aşkı, olabilecek en korkunç şekilde yerleştirmişti. Ian yaratıcısının varlığına her daim tutunmuş bir adamdı lakin son yaptıkları ona da ihanet etmek olmuştu ve şimdi karşılığı başedilemez derecede ağırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNAH KEÇİSİ
Fiction HistoriqueIan Sinclairin duyguları uzun zaman önce yanıp kül olan kalesi ile birlikte yerle yeksan olmuş, kalbi biricik sevgilisini toprağa verirken aklını yitiren annesinin çığlıklarıyla gömülmüş, hissiz bir adamdı. Bildiği, sevdiği ne varsa tek başına hayat...