Callie, kelimenin tek anlamıyla donuyordu. Kar yağışı gece yeniden başlamıştı ve etraf bembeyaz bir çarşaf ile örtülmüşçesine kapanmıştı. Genç kız, vücudunun her bir noktasına iğneler saplanıyormuş gibi hissediyordu. Üzerine örtündüğü kat kat battaniyelerin bir faydasını da görmüyordu çünkü altındaki döşek taş zemin deki soğuk ile arasını kesmeye yeterli değildi. Callie sanki Islak bir yatakta yatıyormuş gibi hissediyordu. Tanrım... Bu gece donarak ölecekti.
Genç kız akşam yemeğinden önce Ian ile yaşadığı tartışmanın sonunda çılgına dönmüş ve kendisine yardım teklifinde bulunan Jenna da öfkesinden suçsuz yere nasibini almıştı. Callie battaniyeler den birini üzerine alarak ayağa kalktı ve salona gitmek için odasından çıktı. Orada bulunan şömine tıkalı olmadığından yakabilir ve önüne bir iki sıra çekerek uzanabilirdi. İğnelenen ayak parmaklarını yere vurarak acısını dindirmeye çalıştı ve çabuk çabuk hareket etmeye çabalayarak yanmaya çalışan mumu eline alıp odadan çıktı. Tanrım mumu dahi tutamıyordu.
Alt kata inip salona girdiğinde direkt olarak şömineye doğru koştu.
"Lanet olsun!"Odun kovasında tek bir tane bile yoktu, çünkü soğuktan ötürü salondaki üç şömine de yakılmış ve söndürülene kadar genç kız sıcacık odada keyifle Ian'a sövmeye devam etmişti. Callie yeniden küfretti. Öfkeyle üzerindeki battaniyeyi şöminenin içine tıkıştırdı kenarda duran minik şişedeki yağı üzerine döküp mumu üzerine attı. Battaniye kısa süre içinde tutuştu lakin alev bir anda öyle büyüdü ki önünde duran halıya sıçrayıverdi. Callie ufak bir çığlık ile ayağıyla sıçrayan alevi söndürdükten sonra köşede duran söndürme kovalarından birini alıp ateşe döktü. Söndüremediğinde ise bir başkasıyla aynı işlemi yaptı. Alevin yer yer devam ediyor oluşu onu tedirgin ettiğinden genç kız bu kez kapının yanındaki kirişin önünde duran büyük su variline koştu. Üzerindeki pelerini hızla çıkarıp kaldıramayacağı ağırlıktaki yüksek kovanın içine daldırıp çıkardı ve aynı hızda koşarak pelerini ateşin üzerine kapattı. Ardından iki kovayı da alıp yeniden su doldurarak alevi söndürdü.
"Aptal! Beyin yoksunu Callie! Sen ne anlarsın ateş yakmaktan! Birde kalede ki tüm yakacakları dağıttın!"
Genç kız kendi kendine ettiği kavga son bulduğunda hem battaniyesinden hemde pelerininden olmuştu. Üstelik halıyı yaktığı için Jennadan işiteceği azaları düşünemiyordu bile. Hareket etmeyi kesmemek adına odada birkaç tur attı ve ardından bahçeye çıkmaya karar verdi. Orada birkaç odun bulabilirdi ve geceyarısını iki gong geçtiğini varsayarsa kilisenin beş adet daha çalmasıyla ateş yeniden yakılacaktı. Yalnızca birkaç saat idare edebileceği kadar odun bulmak zorundaydı ve bu çok zor olmasa gerekti.
Genç kız koşar adımlarla odadan çıkıp kalenin çıkış kapısına vardığında büyük kemerli kapıyı açmak için sürgüleri kaldırmaya çalıştı. Lanet olası iğnelenme hissi gücünü tüketmişti. Açılmaya da pek niyeti yoktu zaten... Genç kız kapıyı tekmeleyerek etrafa küfürler saçtı. Şimdi ne yapacaktı? İçinden çıktığı döşek muhtemelen buz tutmuştu ve Callie oldukça kalın olan battaniyeler den birini ateşe vermişti. Titreyen bedenini ovalayarak son seçeneği olan mutfağa doğru yöneldi.
Genç kız yemek odasının da kilitli olduğunu fark ettiğinde ise olduğu yere çöküp oturdu. Jenna'ya gitmeliydi çünkü sarf ettiği sözlerden dolayı Ian'dan yardım isteyemezdi... Hayır, bunu kesinlikle yapamazdı. Lakin, Jenna'ya da lanetler yağdırmış ve elindeki ilk fırsatta ağabeyini idama göndereceğine dair söylemlerde bulunmuştu. Kadın onun donmasını istiyordu şu an zaten. Bunu açık ve net ifade etmişti. Pekâlâ, Callie de donsundu o vakit. En azından acıları son bulurdu. Genç kız gözlerinden dökülen yaşlara engel olamadı. Hem kaçıp giderek acı vermişti anne babasına, hemde donarak ölüp ardından ne kadar aptal olduğunu söyletmek olurdu pes etmek. Üstelik düğüne bu kadar az kalmışken... Callie dudaklarını dişleyerek gözyaşlarını koluna sildi ve ayağa kalktı. Tüm sözlerini yutacak Sinclair'i haklı çıkararak onursuz ve gurursuz bir kadın gibi davranıp adamın koynuna girecekti. Genç kız onur ve gurur şöyle dursun yapacağı şeyin onu günahkar bir fahişeye dönüştüreceğinin de farkındaydı. Fikrini değiştirmeden önce ayağa kalkıp hızlı adımlarla iki üst kata çıktı. Uzun koridorda altından ışık süzülen iki kapı bulunmaktaydı. Jenna'nın odasını bildiğinden bir sonraki kapının Ian'ın ki olduğunu tahmin etmek elbet kolaydı. Callie kapının önünde durarak yutkundu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNAH KEÇİSİ
Historical FictionIan Sinclairin duyguları uzun zaman önce yanıp kül olan kalesi ile birlikte yerle yeksan olmuş, kalbi biricik sevgilisini toprağa verirken aklını yitiren annesinin çığlıklarıyla gömülmüş, hissiz bir adamdı. Bildiği, sevdiği ne varsa tek başına hayat...