"Evine hoş geldin Leydi Sinclair."
Callie yorucu bir günün daha ardından McDonald kale yoluna girdiklerinde atı üzerinde kendisini bekleyen Ian'ın yanına götürülmüş ve adam eğilip hiç zorlanmadan bir çırpıda onu yukarı çekivermişti. Ian atın karnını hafifçe tekmeleyip karanlık kale yolunda ilerlemeye koyulduğunda saat gece yarısını geçmişti ve genç kız Fenix'in yüzünde sık sık gördüğü yorgunluğun izlerini artık oldukça açık ve net seçebilir hale gelmişti. Dün gecenin ardından kendisini pek nadir yalnız bırakmış olsa da itici tavrıyla konuşmamış yahut onu delirtmeye çalışmamıştı. Callie adamın bakışlarının sevdiği hale gelebilmesi için ona doğru dönerek omuz silkti.
"Burası benim evim değil."
Ian kucağında tuttuğu kadının yüzüne baktı. "Sen artık Sinclair Leydisisin Callie ve artık burası senin evin." Genç adam ne kadar münakaşa edebilirdi bilmiyordu. Dün gece ve dahi tüm gün boyunca Callie'in evlilik ile ilgili önyargılarını nasıl düzeltebileceğini düşünmüştü. Tanrı yaptığı şeyin cezasını öylesine misli ile veriyordu ki kendisine, Ian bundan sonra her adımında düşünmek zorunda kalacaktı. Oldukça sakin bir ifadeyle kadının gözlerine bakmayı sürdürdü.
"Evet ben Sinclair Leydisiyim ve benim evim Sinclair Kalesi yanılıyor muyum? Bu yüzden evimi bir an önce tamir ettirsen iyi edersin Fenix " Callie nefesini tutarak adama baktı. Ian'ın bakışları aniden keskinleşip kendisine gülümseyince muhtemelen kızarmaya başlayacağı için önüne döndü lakin adam onu elbet rahat bırakmadı. Saçlarını omzundan iteleyip dudaklarını boynuna değdirdi, bir süre ağır ağır nefes alıp verdi ve kulağına "Seni evine götürmemi istermisin Ca-le-do-nia" diye fısıldadı. Genç kız aklının bedeninden uçup gideceğini düşündüğü o dakikada dizginlere asılıp kendine çekiverdi. Hayvan ürküp şaha kalktığında ise Ian'ın hızlı refleksleri olmasaydı muhtemelen düşüp bir yerlerini kıracaklardı.
"Tanrım! Bana şunu yapmayı kes!" Callie ciyakladı.
Ian az önce hiçbir şey olmamışçasına normale dönerek Callie'in sık sık yaptığı gibi dudaklarını büzüp omuzlarını havaya kaldırdı. "Neyi?" dedi umursamazca.
Callie oldukça derin ve hararetli nefesler alıp vererek eliyle adamın yüzünü gösterdi "Ş-şu tuhaf suratını vücuduma değdirmekten ve ismimi hecelemekten vazgeç!" Genç kız kaşlarını çattı. Hiç olmadığı kadar ciddiydi.
"Peki, nasıl istersen Leydi Sinclair!" Genç adam dudaklarını ıslatıp önüne bakarken gülümsemeye devam etti.
Callie adamın derhal kabullenip önüne dönmesi ile boğazını temizleyip kale yoluna bakarken surat astı. Ian artık toparlamakta güçlük çektiği aklını her defasında silip atıyor genç kız kendine gelebilmek için saatlerini harcıyordu. Callie kastığı bedenini gevşetip sırtını onun göğsüne yaslarken yaklaştıkları kaleye bakarak, aklından Connor'dan öğrendiği tüm edepsiz kelimeleri geçirmeye koyuldu.
Ian ise keyiflenen yolculuğuna ıslık çalarak devam ederken dizginleri ufak bir süre eline almaya karar vermişti. Az sonra kale kapısına geldiklerinde aşağı atlayıp Caledonia'yı da beraberinde indirdi. Yanaklarının hala pembe ve gözlerinin yerde olduğuna bakılırsa onu ziyadesiyle utandırmayı başarabilmişti. Gerçi bunu bilerek yaptığı söylenemezdi. Ian, kontrolsüz ve içinden geldiği gibi davranmaya başlamıştı. Callie kendisine bakmayı reddedip arabadan inen kardeşinin yanına koşturduğunda ise Jenna ile göz göze gelmemek adına arkasını döndü ve merdivenleri tırmanmaya koyuldu. Callie'nin isteği üzerine sessiz bir giriş yapmışlardı ve bundan kendisi de oldukça memnundu. Tınısını sevdiği gaydadan kusacak kıvama gelmişti genç adam.
Jenna, yanına gelip koluna sarılan Caledonia'ya zorla gülümsemeye çalıştı. Aklı Rebecca McDonald'ın ayrıldıkları esnada yanına gelip birkaç gün içerisinde onu ziyarete geleceğini söylemesi ile dolup taşmıştı. Muhtemelen nişan mevzuunu açacaktı. Genç kız şu dakikada ağabeyini bu konuyla meşgul edemeyeceğinin farkındaydı. Ona karısıyla vakit geçirebilmesi için zaman vermeliydi. Üstelik bu konuya sinirleneceğinden acısını Callie'den çıkartmasından korkuyordu. Biraz da kendi ile kalıp düşünmeye ihtiyacı vardı. Artık her türlü sorunda Ian'ın eteklerine yapışamazdı. Eninde sonunda kendi başına kalacaktı ve aklıyla düşünüp sorunları yansıtmadan halletmeyi öğrense iyi olurdu.
"İyi misin Jenna?" Callie oldukça düşünceli görmüştü onu yine. "Hala Robert mevzuunu mu düşünüyorsun? Ian ile konuşabilirim."
"H-hayır Callie. İyiyim sadece bitkin düştüm artık. Bir an önce kendi yatağıma girip uyumak istiyorum." Jenna gülümsemeye çalıştı.
"Anlıyorum" Callie dudaklarını birbirine bastırdı. Keşke biri ona hangi yatakta uyuyacağını söyleseydi. Ya da hangi odada... İçeri girip yatak odalarının bulunduğu merdivenleri tırmanırken Callie sessiz kaldı. Eğer konuşmaz ve soru sormazsa kendi odasına sıvışabilirdi belki. Jenna odalarının ayrıldığı koridorda kendisini bırakıp yürümeye başladığında derin bir oh çekti genç kız lakin koridorun sağına mı soluna mı yürüse bilemediğinden merdivenin başında bir müddet duraksadı.
"Neden burada dikiliyorsun Callie?" Ian sağa sola bakınan kadına doğru yürüyüp sorusunu yönelttiğinde o da tahmin ettiği üzere yerinde sıçradı ve derhal kaş çatmaya başladı.
"Callie?" Genç kız kaşlarını kaldırdı. Adını istediği gibi duymaya alışık değildi Ian'dan ve tuhaf bir şey vardı ki Fenix'in kendine has tarzı ile adını söyleyişi onu memnun ediyordu.
"Benden adını düzgün söylememi istediğini hatırlıyorum." Ian yüzünü genç kızınkine yaklaştırıp gülümsedi. "Yoksa istemiyor musun?"
"Ne zamandan beri benim istediklerimi yapıyorsun Fenix?" Callie geri çekilip boğazını temizledi yeniden.
"Tam da şu dakikadan itibaren benden istediklerini yapacağım Leydi Sinclair ve sana küçük bir tavsiye, ağzından çıkan sözcüklere dikkat et. Şimdi, benimle geliyor musun yoksa odana mı gideceksin?"
Callie yutkundu. "Odama gideceğim." diye geveledi ağzının içinde.
"Peki..." Ian kadının yüzünü avuçları içine alıp burunları birbirine değene dek yaklaştı ve kadının gözlerini kapatıp bileklerini kavrayıvermesi ile sırıttı. Çok kısa bir süre yüzünün yakından keyfini çıkarttıktan sonra doğrulup geri çekildi.
Callie hayal kırıklığı ile Ian'a baktı. Lakin adam oralı olmadı.
"Unuttum, tuhaf suratımı yaklaştırmamamı istemiştin... İyi geceler Leydi Sinclair."
"İyi geceler Lord Sinclair." Genç kız onu birkaç kez baştan ayağı süzüp dişlerini ve dudaklarını sıktı ardından içinden küfürler saydırmaya devam ederek hızla odasına yöneldi.
---
14 Aralık
"Görmeden görüp duymadan duyuyor ve hissetmeden hissediyorum ve bunun için Tanrıya sonsuz şükürler olsun."
Ian eline bulaştırdığı mürekkebe söylenip tam da çarşafa silecekti ki durdu ve ayağa kalkıp yatağının kenarındaki su ile ellerini temizledi. Ardından günlüğünü sarıp yatağın yanındaki çekmeceye koyarken kendi kendine gülümsedi. Ne yapması gerektiğini biliyordu genç adam. Gelinine birden yüklenmeyecek ve onun dokunuşundan haz alması için elinden geleni yapacaktı. Bildiği tüm yollar ile yavaş yavaş tutkuyu uyandıracaktı bedeninde. Callie kendisine karşılık verene dek yapacaktı bunu. Umutsuzca başını sallarken kararı kesindi ve günler hatta haftalar bile sürse sabırlı davranacağına yemin etti genç adam. Sonunda kadınının kendisine geleceğini ümit ediyordu ve bu tutumuna tanrının da cevap vereceğini ümit ediyordu. Başını yastığa koyarak birkaç defa sağa sola döndükten sonra yerinde doğruldu. Vücudunun her bir zerresi kadının adını bağırırken nasıl uyuyacaktı bilemiyordu lakin oldukça uzun bir süre uykusuz kalacağı bir gerçekti.
---
Lavinia_1905
Gözlerine sağlık sabahtan beri okuyorsun ne diyeyim ❤️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNAH KEÇİSİ
Historical FictionIan Sinclairin duyguları uzun zaman önce yanıp kül olan kalesi ile birlikte yerle yeksan olmuş, kalbi biricik sevgilisini toprağa verirken aklını yitiren annesinin çığlıklarıyla gömülmüş, hissiz bir adamdı. Bildiği, sevdiği ne varsa tek başına hayat...