Callie karşısında babası, dayısı, ağabeyi ve kuzenini gördüğünde korksa mı mutlu mu olsa bilememişti. Kale girişinde oldukça uzun bir süre Callie ailesine, onlarda genç kıza bakmış lakin kimse konuşmamıştı. Callie sonunda çözülmeyi başardığında gidip babasının önünde durdu.
"Hoşgeldiniz baba. Şeref verdiniz. Keşke haberim olsaydı güzel bir hazırlık yapardım size."
Brian kızının aydınlık yüzüne ve mutlu ifadesine bakmakla yetindi. "Kısa süreli buradayız Caledonia"
Callie gülümseyerek dayısına baktı. Ondan bir parça korkmuştu her vakit bu doğruydu ve bugün onu görmek Callie'i yine korkutmuştu. Liamh, derin keskin bakışlarını ona yönlendirip "Artık beraberiz!" demek ile yetindi.
Callie dayısının sert sesine karşın ağabeyi ve Connor baktı lakin herhangi bir tepki alamaması üzerine ardındaki uşaklardan birine seslendi. "Onları lütfen özel misafir salonuna alın."
Callie bir süre olduğu yerde durdu ve hemen ardından merdivenlere koştu. Rebecca aşağı inmekteydi. Genç kız ona bakmadı yahut selam vermedi Ian'ı bulmalıydı. Bir şeyler hoşuna gitmemişti. Bu alelade bir gelişe benzemiyordu. Callie göğsünün sıkıştığını hissetti.
Ian merdivenlerin başında nefes nefese Caledonia'yı gördüğünde tepkisizce duraksadı. Karısı, ardından yürüyen Jenna'ya bakmaktaydı lakin Jenna Callie'i gördüğünde geri kaçtı. Ian şimdi ne yapacağını bilmiyordu lakin karısının yüzüne biraz daha bakarsa şayet katı tutumunu koruyamayacağı gerçekti.
"Müsadenle Caledonia... Gidip ziyaretçilerimize hoş geldin demeliyim."
"N-neden buradalar Ian? B-bu çok tuhaf" Callie yutkundu. Ian'ın eline uzandı yavaşça.
"Çünkü onları ben çağırdım!" Ian nefesini tuttu. Elini yumruk yapıp geri çekti. İfadesizliğini korumaya çabalıyor lakin ölüyordu genç adam.
"S-sen... Çağırdın... Babamı..." Callie ürpertiyle heceledi. Ardından gülümseyip kocasına yaklaştı ve başını göğsüne dayadı. "Teşekkür ederim Ian... Onlarla konuşmak, vakit geçirmek bana iyi gelecek." Callie titrek bir nefes verdi.
Genç adam boğazındaki koca yumruyu yutkunamadı bundan dolayı da cevap veremedi. Callie'i omuzlarından tuttu. Ardından sessizce derin derin kokusunu içine çekmeye çalıştı. Kadınını kendinden yavaşça ayırırken kırpmadığı gözlerini onun şaşkın tedirgin bakışlarına sabitledi ve kalbini orta yerinden bıçak gibi kesen o sözcükleri söyledi genç adam.
"Oyun bitti Ferguson!"
Callie anlayamadı. Ardından duyduklarını kendi kendine tekrar etti lakin yine anlamlandıramadı. Ian onu bırakıp hızla merdivenlerden aşağı indiğinde ise Callie olduğu yere oturdu. Hangi oyun bitmişti? Ailesi hangi oyun için buradaydı? Ian ona neden öyle söylemişti? Callie anlamıyor beyni olması gerektiği gibi çalışmıyordu ve bunun için Ian'ın ardından perişan vaziyette gördüğü Jennayı bulması gerektiğinin farkındaydı. Genç kız kalkıp ürkek adımlarla Jenna ın odasına doğru yöneldi.
___
Ian misafir odasına girmeden önce tam olarak kendisine gelmeyi beklemişti. Yolda gözünden akan bir iki sıcak damlayla mücadele etmişti neyse ki kısa sürmüştü. Derin bir nefes alıp odaya girdi. Karşısındaki manzara ilginçti. Asla hayalini dahi kuramazdı bu insanlar ile aynı ortamda olacağının. Öfkesini Adamların karşısında oturan Rebecca ya yönlendirdi Ian. Ondan güç alacaktı. Çünkü Brian'a bakamaz olmuştu. Zümrüt gözlerinin ona hatırlattığı tek şey Callie idi. Ölüyordu Ian, diri diri gömülüyordu. Lakin kadını, her şeyi için dik durmak zorundaydı. Şu anı bir halledip kendine zaman kazandırsındı ki öfkesi Rebecca yı yakabilsindi. Ama onun dilini koparmadan önce Callie'i buradan uzaklaştırması şarttı. Bu olay çok ani gelişmişti ve Jenna nın ona kaybettirmiş olduğu vakit yüzünden Ian'ın aklına gelen tek ve en tehlikesiz çözüm yoluydu fesi kabul etmek... Ah Jenna... Ne diye susmayı tercih etmişti... Genç adam çaresizdi, afallamıştı, ne yapacağını bilemez haldeydi ve korkuyordu Ian, ölesiye korkuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNAH KEÇİSİ
Historical FictionIan Sinclairin duyguları uzun zaman önce yanıp kül olan kalesi ile birlikte yerle yeksan olmuş, kalbi biricik sevgilisini toprağa verirken aklını yitiren annesinin çığlıklarıyla gömülmüş, hissiz bir adamdı. Bildiği, sevdiği ne varsa tek başına hayat...