William, kırçıllısı üzerinde gençlerin ardından yavaş yavaş ilerlerken yamacın başından görünen harabeye bakıyordu. Bir önceki gün bastıran kar yüzünden geceyi Sinclair limanlarındaki tavernada geçirmek zorunda kalmışlardı. Hava soğuktu lakin geçen yılların ardından kaleyi görmek William'ın kanını donduran esas nedendi. Bundan tam yirmi beş yıl evvel gelmişti Sinclair'e, hatırlamak istediği hiçbir anı yoktu burada...
Connor yamacı tırmanırken yol boyu saçtığı küfürlere devam ediyordu. Babasından çok daha geniş bir küfür lugatına sahip olan genç adama O'Doneil beyi eşlik etmeye çalışsada yetişememişti. Kilise gün aydınlandıktan sonraki üçüncü gongu çalmıştı ve limandan çıktıklarından beri iki gong daha duyduğunu düşünürse karda ilerlemekte epeyce zorlanmışlardı. Neyseki yamaç yolunda savaşçılar hummalı bir küreme işine girişmişlerdi lakin Ferguson tartanlarını gören adamlar bir anda küremeyi bırakmış, hatta birkaçı karı yola geri atmaya başlamıştı. Burada sevilmiyorlardı. William, haklı nedenleri olduğunu biliyordu lakin bunu gençlere anlatmanın pek bir mümkünatı yok gibiydi. William yanan harabeye bakarak dalıp gittiği düşüncelerine Connor'un Sinclair savaşçılardan birinin üzerine doğru atını şaha kaldırması ile son vererek hızlandı ve ateşli gencin yanına sürdü atını.
"Connor! Evlat!"
"Eğer enerjimi saklamam gereken bir başkası olmasaydı ben bilirdim bunlara yapacağımı!" Connor dişlerini sıktı.
William ise onun önünden geçerek hakimiyeti ele aldı. Dört adam ile Sinclair ordusuna kafa tutmaya kalkmayacaklardı elbet. Bu adamların çoğu ağabeyinin gençliği ile yarış edebilecek kadar heybetliydi. Pekâlâ Glenn ve Connor da az değildi lakin bugün savaş yoktu. Aptallık yoktu!
"Yürüyün!" diye çıkıştı sertçe. Tepeyi yarıladıklarında onu aşkın savaşçı önlerini kesti ve içlerinden en iri yarı olan esmer adam tam önlerinde dikilerek William'ın atını ağzından tuttu.
"Nereye!"
"Beyine Fergusonlar ın geldiğini haber et asker!" William önlerinde yükselen kaleye baktı. "Çabuk!"
"İnin atlardan!"
"İndirsene!" Connor derhal William'ın dibinde bitti. Lakin önlerinde duran adam ikisininde atını ağzındaki gemiden tutup hayvanların kafalarına baskı uygulayarak koca atları diz çökmek zorunda bıraktı. Connor attan inip kılıcını çekecek oldu hatta bu defa Glenn ve O'Doneil de ona eşlik etti. Buna karşın Sinclair savaşçıları aynı tepkiyi verdiler lakin William elini havaya kaldırdı. "İnin atlardan!" dedi kükreyerek. Gençler öfkeli bakışlarını ona yönlendirip hep bir ağızdan kendisine ettiklerini bildiği küfürleri savurdurlar. Atalarını bırakmak hiçbirinin ve dahi kendisinin hoşuna gitmemiş olsa da William işlerini sorunsuz halletmeye yeminliydi.
Önde iri yarı adam arkalarında askerler ile birlikte yamacın kalanını tırmanıp kalenin önüne geldiklerinde William içeri girerken nefesini tuttu. Kötü anıları yeniden canlanmış, burada eziyet görerek tutsak kaldığı, zavallı Sorcha'nın gün gün aklını nasıl yitirdiğini izlediği zamanları anımsamıştı yeniden... Önden giden asker, diğerlerine başıyla sağ tarafı işaret etti ve hızla gözden kayboldu.
"Bu siktiğimin lanet kalesinde Callie ne yapıyor William!" Connor tısladı.
"Leydi Ferguson'u buradan alıp gidelim!" Glenn kaş çattı. "Hemen! "
"Yeter artık delikanlı! Ağzının ayarını topla yoksa ben düzeltmek zorunda kalacağım" William Connor'a ters ters baktı. "Buraya olay çıkartmaya gelmedik biz!"
Askerler onları homurdanarak bir odaya doğru götürdüler. William önden girdiği Salonun bıraktığı gibi duruyor olmasına karşın kaşlarını kaldırdı. Tek eksik, arka tarafta duran büyük toplantı masasıydı. Büyük şöminenin etrafındaki is ve halıdaki yanığı gördüğünde ise kaş çattı. Duydukları yangın bu denli mi büyüktü yoksa bu beceriksizce yakılmış bir şömine kazasımıydı bilmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNAH KEÇİSİ
Historical FictionIan Sinclairin duyguları uzun zaman önce yanıp kül olan kalesi ile birlikte yerle yeksan olmuş, kalbi biricik sevgilisini toprağa verirken aklını yitiren annesinin çığlıklarıyla gömülmüş, hissiz bir adamdı. Bildiği, sevdiği ne varsa tek başına hayat...