Edinburg sarayı tüm ihtişamı ile göründüğünde Uzun yolculukları sona ermişti. Callie ilk geceden sonra Ian ile yalnızca yemek yerken karşılaşmıştı ve konvoy öyle büyüktü ki davetlilerin ilgilerinden tek bir boş vakitleri dahi kalmamıştı. Saray yolu boyunca baştan başa dizilmek üzere son kez harekete geçmeden önce, giyinmek için büyük bir terzinin önünde durduruldu Callie. Üzerindeki binici kıyafetleri ile saraya girmesi uygun değildi. Jenna ile birlikte peşlerinde hizmetliler ile terzi dükkanına girdiler. Callie buraya alışıktı. Onu gören Madam Leka derhal selam verip kendine has fransız aksanı ile önünde eğildi. "Ah Leydim Ferguson... Şeref verdiniz."
"Burada giyinmek zorundayız Madam Leka. Eğer sizin içinde bir mahsuru yoksa."
"Ne demek..." Kadın eğildi. "Leydi Sinclair...." Sizi aynı karede görmek ne hoş."
Jenna kadına cevap vermedi. Bunun yerine hizmetliler giysilerini hazırlarken etraftaki kumaşlara bakmak ile yetindi.
"Umarım balodaki kıyafetinizden memnun kalmışsınızdır Leydim. Görüyorum ki size şans getirdi."
Callie zorla gülümsedi. "Ne şanslıyım bir bilseniz."
Jenna kendi kendine gülerken gözleri iki askerin kapı önünde tartıştığı kadınlara takıldı. "Madam Leka... Gidip derhal şu kepazeliği durdurun lütfen!"
Callie giyinme paravanının ardından başını uzattı. "Ne oluyor Jenna?"
"İki patavatsız sanırım içeri girmek için direniyor." Jenna kapıya bakarak yeniden kaş çattı.
Madam Leka büyük bir korku ve telaşla gidip olan bitene baktığında karşısında Leydi Maeve Ferguson ve Leydi Morigan McAodha durmaktaydı. Kadın elbet onları gördüğünde içeri almakta bir sakınca görmedi. Askerlere "Bırakın" dedikten sonra Leydi McAodha kılıcını kınına sokarak adamı omuzlayıp yıldırım gibi içeri daldı ve Maeve Ferguson da kapıyı sertçe çarparak camdaki perdeleri çekti.
"Siz kimsiniz!" Jenna paravanın önüne geçti.
"Esas sen kimsin!" Maeve küçümseyici bakışlarını önündeki kadının üzerinde gezdirdi.
Callie kız kardeşinin sesini duyduğunda yarı giyinik vaziyette paravandan fırlayıp Maeve'in kollarına attı kendini. "Maeve!" Göz yaşları sele dönüştüğünde ise başını kaldırıp Morigana baktı ve gidip ona da sarıldı.
"Tanrım Callie iyisin!" Morigan hıçkırdı.
"Callie?" Jenna yutkundu. Kadınların varlığı onu tedirgin etmişti.
Genç kız gözyaşlarını silerek geri çekildi ve Jennanın elinden tuttu. "Sorun yok Jenna bunlar Maeve ve Morigan. Sana bahsetmiştim."
"Ve sen? Bize bahsedilmeyen?" Maeve ellerini göğsünde bağlayıp Jenna'ya göz süzdü.
"O Jenna Sinclair. Ian Sinclair'in kız kardeşi." Callie Jenna'nın elini okşadı.
Morigan kızı baştan ayağa süzdü. Oldukça kadınsı ve çekiciydi. "Şu Connor'un kaçıracağı hani."
Jenna boğulduğunu hissetti öyle ki gırtlağına bir şey kaçmışçasına öksürmeye başladı. Gidip Madam Leka'nın sırasına oturarak soluklanmaya çalıştı.
"Ah su getirin!" Maeve güldü. "Fiona bunu görmesin!"
Callie'nin kaşları çatıldı. "Connor bu şaçmalıktan vazgeçti deyin lütfen."
"Geçti elbet! Lakin William amca çenesini tutamayıp yaptığını herkesin orta yerinde söyleyince ortalık karıştı." Maeve siyah saçlarını geriye attı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNAH KEÇİSİ
Historical FictionIan Sinclairin duyguları uzun zaman önce yanıp kül olan kalesi ile birlikte yerle yeksan olmuş, kalbi biricik sevgilisini toprağa verirken aklını yitiren annesinin çığlıklarıyla gömülmüş, hissiz bir adamdı. Bildiği, sevdiği ne varsa tek başına hayat...