Bölüm 18 "Daha azını istemezdim"

912 88 7
                                    

Callie, Douglasın kendisini kaleye götürmek için takındığı kaba tavrın ardından Maggienin tam da umduğu gibi çenesini tutamayarak kocasını azarlaması karşısında adamın yaşadığı şaşkınlıkla bir süre eğlenmişti. Douglas elbet yaşanılanlara bir anlam veremiyordu lakin kendisine olan tutumu derhal değişmiş ve büyük bir mahçubiyetle onun için araba hazırlatmayı ihmal etmemişti. Callie o zaman kendisi çabalamadığı takdirde hak ettiği saygınlığın verilmeyeceğinin farkına vardı. Bu saygınlık elbet onun aslında kim olduğunu öğrendiklerinde son bulacaktı. Yine de Callie içinde bulunduğu durumun keyfini çıkaracak ve oynadığı oyunu devam ettirecekti. Başka türlü yaşadıklarıyla mücadele edemeyeceğini biliyordu çünkü... Arabanın camından geçtikleri yola göz gezdirdi ve yamaca tırmanmadan hemen önce sağ tarafta kumsala inen küçük yolu gördüğünde nefesini tuttu. Daha önce birkaç defa McGiola limanının ötesindeki kumsalda Fiona ile piknik yapmışlardı lakin Sinclair kıyısındaki bu kumluk alan oldukça uzun ve güzel görünüyordu. Callie büyük bir heyecanla önündeki manzaranın geçip gidişini izlerken gündüz olduğunda ilk işinin aşağı inmek ve etrafı keşfetmek olacağını düşündü. Üstelik havalar ısındığında yüzmek için de gelebilirdi ve eğer bir kitap bulabilirse dalgaların müzikali eşliğinde bitene dek okumanın keyfini çıkarabilirdi... Genç kız bir anda ortama şenlik havası kattığı için kendi kendine gözlerini devirdi lakin ne yapacaktı? Tüm gün oturup karalar bağlayamazdı ya... Callie'nin yapısına tersti bu durum. Sürekli öfkeli ve üzgün kalamazdı o. Bunda elbet hayatı boyunca gerçek üzüntüler yaşamamış olduğunun etkisi olduğunu biliyordu. Pekala şu an gerçek ve tahammül edilemez acılar içindeydi ama Callie gerekirse içini söküp atabilecek kadar güçlü hissediyordu kendini. Ian ona ne yaparsa yapsın amacına ulaşamayacaktı ve genç kız her defasında parçalanan yüreğini bir şekilde söküp atacak sonunda kırılacak bir parça kalmadığında duyarsızlaşan bedeni rahata ulaşacaktı.

Ian, atını tepeden aşağı hızla sürerken kadının hala kendi topraklarındaysa kaleye dönmek için neden bu denli geç kaldığını düşünüyordu. Gecenin bu vaktinde yürümeye cesaret edebilirdi. Lakin deli cesaretine karşın kendisini savunacak bir güce sahip olmadığını biliyordu. Genç adam dişlerini sıkarken bu topraklarda hala onunla kalmaya niyetli olduğu sürece kendisinden başka kimsenin kadına el sürmesine izin vermeyeceğini biliyordu. Eziyet de görse, ölmeye havesli olsa da ona bunu sunacak Ian'dan başka kimse olamazdı. Genç adam temas konusunu düşünmeyecekti bile... Yanına geldiği an itibariyle bu dünya üzerinde nerede olursa olsun, ona el değdirmeye cesaret eden kim olursa olsun nefesini keserdi. Ian, Ferguson topraklarına dönmüş olsa dahi peşini bırakmayacağını fark ettiğinde nefesini tutarak öne doğru eğildi. Lanet kadını bulduğunda onu yeniden odalardan birine kilitleyecekti.

Kısa bir zaman ardından tepeyi tırmanmakta olan at arabasını fark ettiğinde yavaşlayıp sakinliğini geri kazanmaya çalıştı. Araba aheste aheste ilerlerken onu kullananın Douglas olduğunu fark ettiğinde ise savaşçının bu vakitte kendisini çağırmadığı halde ne diye yanına geliyor oluşuna anlam vermeye çalışarak ilerlemeye devam etti.

Douglas beyini gördüğünde yüzünü buruşturdu. Bu saatte atına binip köye inmeye zahmet ettiğine göre çok oyalanmışlardı. Arabada taşıdığı kadının her nasıl olduysa Fenix'in gelini olduğunu biliyor olmak bile onu yeterince geriyordu. Leydi Sinclair'e karşı sergilediği korumacı tutumu bu kadına da yöneltmeye karar verdiyse şayet, şu an onu parçalara ayırması kuvvetle muhtemeldi. Kendisine iyice yaklaştığında arabayı durdurdu.

"Bende Leydim Callie'yi kaleye getiriyordum lordum." dedi tedirgin bir ifadeyle.

"Leydin Callie..." Ian kaşlarını kaldırdı. "Adını samimiyetle dile getirecek mesafeyi ne ara kat ettiklerini merak etmeden edemedi. "Ona arabadan inmesini söyle hemen!"

GÜNAH KEÇİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin