Gece başlayan yoğun kar ertesi gün öğleden sonra durmuş lakin bu kısacık süre zarfında neredeyse yarım metreye ulaşmıştı. Şimdi gök yüzü parlak ve açık olduğuna göre dona çekiyordu. Tanrı korusun, yeniden yağmaya başlarsa şayet, muhtemelen bir sonraki gün buzun üzerine birikerek bir metreyi bulabilirdi. İskoçya'ın kışı sertti ve bir iskoç kadını olarak Callie buna alışık olduğunu düşünmüştü her daim. Hatta kışı yazdan çok daha fazla seviyordu. Genç kız dudaklarını birbirine bastırdı. Hiç açıkta kalmamıştı ki o, elbet kışı severdi. Sokakta kalan durumu kötü olan aileler ne yapsındı... Bebekleri soğuktan donarak ölebilirdi. Callie elini ağzına götürerek Maggie ve bebeğini düşündü. Hayır! buna engel olunmalıydı.
Genç kız salonda hızlı birkaç tur attıktan sonra tepede zamanı gösteten kum saatine baktı. Akşam yemeğine pek az zaman vardı. Ah, Callie keşke sırtına bir çuval yüklenip köye inebilecek kadar güçlü olsaydı... Eldivenlerini eline geçirip salondan çıktı ve hızla yemek odasına doğru ilerledi. Hizmetli kadın muhtemelen şu an yemek pişirmekteydi. Üşümemek için adımlarını hızlandırırarak kollarını salladı genç kız. Sonunda yemek odasına vardığında ise derhal güzel kokular ile sarmalanan küçük mutfağa yöneldi. Orta boylu hafif tombik bir kadın ateşin başında önündeki tencereyi karıştırmaktaydı. Onu gördüğünde baştan aşağı süzerek işine devam etmeye koyuldu.
"Afedersiniz..."
"Buyurun Leydim" kadın ona bakmadan işine devam etti.
"Köydeki insanlara nasıl ulaşabiliriz?" Kar devam edecek gibi ve yakacağı olmayan aileleri tesbit etmek gerekiyor. " Callie nefes nefese konuştu.
Kadın kendi kendine gülümsedi ve duydukları karşısında dönüp genç leydiye de gülümsemek zorunda hissetti "Köyde yakacak problemi olan bir aile olduğunu sanmıyorum küçük Leydim" dedi sakince.
"Bundan emin olamayız... Üstelik Lord Sinclair bu kaleyi donmaya mahkum edecek kadar sadist-" Callie kadının yüzüne yayılan gülümseme ile birlikte susmak zorunda hissetti. Fakat burada yardım görebileceğini sanmıyordu...
Jenna da sabah kahvaltıda fazlasıyla sitem etmiş ve yarın yollar açılırsa şayet buradan gideceğini söylemişti. Genç kız onun nereye gideceğini bilmiyor olsa da daha sıcak bir yer olacağı kesindi. Lakin şu an banyo yaptığından onu rahatsız edemeyeceğini biliyordu. Yanaklarında ki havayı sertçe üfleyerek yemek odasından çıkıp bahçeye doğru yöneldi. Kale kapısından kendini attığında ise karşılaştığı manzara ile öylece durdu.
Fenix elinde bir kürekle kale yolunu kürüyordu. Callie adamın dizlerine kadar giydiği kürklü çizmesine altındaki kahverengi pantolona ve üzerine giydiği aynı renk, oldukça kalın görünen pelerine baktı. Ian krem rengi gömleğinin kollarını sıvamış ayağıyla kara sapladığı küreği itelemekteydi. Callie daha önce onu siyah dışında bir renk giyerken görmediğinden ziyadesiyle şaşkındı. Dikkatli bakışları derhal fark edildiğinde ise ayakları bir iki adım geriledi lakin adam ona doğru küreği uzatıp "Bende yerime birini arıyordum" diye seslendiğinde kapıdan dışarı çıkıp yanına doğru ilerledi. Yolun devamında gördüğü ise şaşkınlığını bir parça daha arttırdı. Erkekler belirli aralıklarla ellerindeki küreklerle yolu açıyorlardı. Callie parmakları üzerinde yükselip açıklık alana doğru baktı. Adamlar muhtemelen köye inen yol boyunca devam etmekteydi.
Ian kalesinden çıkan kadının görüntüsüne ve hiç durmadan soğuk duvarlar arasında geziniyor oluşuna zor da olsa alıştığını hissediyordu. Caledonia yerinde duramayan tiplerdendi gözlemlediği kadarıyla hiç olmayacak zamanlarda dahi kendine yapacak bir meşgalesi vardı mutlaka. Onu takip etmek mümkün değildi. Zincirlenmediği takdirde aynı yerde uzun süre oturmasını sağlamak da zor olacağa benziyordu. Kadın yanına yaklaştığında soğuktan kızaran burnuna ve çenesine baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNAH KEÇİSİ
Historical FictionIan Sinclairin duyguları uzun zaman önce yanıp kül olan kalesi ile birlikte yerle yeksan olmuş, kalbi biricik sevgilisini toprağa verirken aklını yitiren annesinin çığlıklarıyla gömülmüş, hissiz bir adamdı. Bildiği, sevdiği ne varsa tek başına hayat...