Paradoks'un Sonu -4.8

36 5 7
                                    

Josette 'Josie' Saltzman

Belki de batan kaç güneşin beraberinde aynı düşünce vardı kafamda. Herkesi hayatta kalmaya çalıştığı hayatın ağır olduğu gerçeğiyle uzun zaman önce Declan De Barra sayesinde yüzleştik hepimiz. Ama artık görüyorum ki, küllerinden doğmak diye birşey yok. Çünkü yeniden doğmak için yaşarken ölmek şart belli ki.

Fakat, asıl sorulası gereken soru şu ki...

Yeniden doğmak için yaşarken ölmek gerekiyor, bunun içinde ruhla bedenin birini terk etmesi. Ama birbirlerinden ayrılmaları için illa ölmek gerekmezdi ki, insan yaşarken de ruhuyla bedeni birbirinden ayrılması mümkün olabilir aslında. Ve tam da burada akıllara bambaşka bir soru düşüyor işte.

Peki ya ruh ile beden nasıl oluyordu bu olanlara karşı yeniden birleşmeyi başarıyor? Yani neden kimse başaramayacağı kısmına odaklanmıyor ki? Ya başaramıyorsa... Tuhaf, çok tuhaf.

O geceden beri uyandığım her kabus izleri taşıyan rüyalar çok daha farklı düşünmeme sebebiyet veriyor artık. Rüyalarımda bana fısıldayan, dokunmaya çalışan o ölü insanlar geliyor gözlerimin önüne sürekli. Klaus, Hayley, Camille... Hatta Stefan Salvatore ve tanımadığım birçok insan gibi.

Sürekli onu karısının yanına gönderdiğim dayımı düşünüyorum, bana dokunduğunda canımın ne kadar yandığını. Yiğeninden geriye kalan ceketi yanarken izleyen Kol'u, onun gözyaşlarının Davina'yla ne ilgisi olduğunu anlamaya çalışıyorum bir sebepten ötürü.

Caitlin'in annesini düşünmeden bile edemiyordum ki... O aptal taşa dokunduğunda neden kendisinden geçtğini ve Kol'a neler olduğunu düşünüyorum. Ne işe yarıyordu o taş!?

Hope'u düşünüyordum... Yeni adını, yeni hayatını, yeni arkadaşlarını. Ve Flash'ı, Barry'i bir nevi yani. Bana söylediklerini kafama takıp duruyordum sürekli. Ama nedense bana karşı pek dürüst olmadığını seziyorum, sanki bana söylemediği şeyler var gibiydi.

Tuhaf bir şeylerin dönmeye başladığını hissediyorum yine. Garip bir paradoksa doğru adım adım çekiliyoruz gibi bence ama umarım sonu kötü gitmez, aksi halde nasıl çıkacağımı bilmiyorum böyle birşeyden.

Ve nihayet karşımıza çıkan 'Mystic Falls' tabelasıyla çok geçmeden Kol Mikaelson arabayı okulun önüne park ettiği sırada o an koşar adımlarla Babam'a gitmek istesem de bir süre boyunca ona bakmakla yetindim. Aksi bakışlarıma karşı başını bana doğru çevirerek "Ah! Evin evin güzel evin, geldik işte." diye söylenirken bir nevi arabasından kovuyordu beni. Ama o kadar da değil, çünkü yol boyunca almaya çalıştığım cevapları almadan rahat bırakmaya hiç niyetim yoktu.

"Neden Davina?"

"Ayrıca o taşın olayı neydi? Ne oldu sana böyle?"

"Hope'u neden görmek istemedin ki? Oradaydı oysa..."

Dudaklarımdan dökülen bu sorulara karşı Kol sabırla derin bir nefes alarak ağlamaktan kızarmış olan burnunu çekerken beni buldu yine o yaralı gözleri. "Bak! Gurur duymadığım bazı şeyler yaptım ve onlarla yüzleşmeden Hope ile yüzleşemezdim, Josie."

Neydi işte o gurur duymadığı şeyler? Düzenlediği şu saldırıları mı kast ediyordu acaba? Hayır, hiç sanmıyorum. Cana yakın ve anlayışlı bir tavırla"Eğer anlatırsan..." diye söze girmeye yeltendiğim esnada aniden lafımı keserek haykırdığı şeyle hayatımın şokunu geçirmiştim belki de.

"Davinayı öldürdüm ben! Kendi ellerimle karımı öldürdüm, tamam mı!? İn şimdi şu arabadan!"

N-ne!? Davina? O öldü mü? Ama-! O an orada kalmayı istesem de öldürmeyi arzulayan bakışlar beni kokuttu ve ansızın arabadan atarken buldum kendimi. Ki, zaten kapıyı kapattığım gibi gaza basıp giderken arkada sadece lastik izleri kalmıştı ondan geriye. Bir süre boyunca arkasından bakınmamın ardından salvatore okuluna doğru yöneldim artık ve adımların beraberinde şifreyi girdim, neyse ki hala aynıydı. Ortalıkta da pek kimse yoktu, daha güneş yeni yeni doğduğu için muhtemelen.

Doğaüstü Serisi {Miraslar}Karanlığın MiraslarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin