Gölgelerin Fısıltısı -5.10 [S.F]

15 3 5
                                    

Hope Andrea Mikaelson

3 Hafta Sonra

12 : 35

Ah, sanırım aradan epey zaman geçmişti; Yani, Aşağı yukarı öyleydi, en azından benim için. Ne de olsa içimde küçük bir insan vardı, ve bugün evleniyordum, ne tuhaf bir sondu oysa.

Fakat... Bu hikayenin sonu unutulmaz bir mutluluğa bağlansa bile bazı şeyleri unutamıyordum.

Gerçi, nedenini bile bilmiyordum ki, bu tuhaflığı kendime bile açıklayamıyordum. Ama, böyle bir hikayenin sonu bu kadar kolay mutlu bitemezdi, öyleymiş gibi gelmiyordu işte.

Ki, o huzursuz, ve bir o kadar da tanıdık olan his. Sebebini hala çözemiyorum, ama özellikle de onu unutamıyordum, garipti. Dahası, o hissin beraberinde getirdiği karanlık ve boşluktan ibaret olan tuhaf hisler de vardı. Tanıdıktı, bir o kadar da yabancı, anlam veremiyordum. Eh, yükselen fısıltılar ve içime düşen fırtına da cabasıydı zaten.

Evet, kulağa tuhaf geliyor, biliyorum; Ama kötü bir şeyler yaklaşıyordu, bu sessizlik tehlikeli bir fırtınanın habercisi olmalıydı.

Bir zaman sonra, yaklaşmaya başladığımda daha önce bu şehir de hiç görmediğim kadar sert esen bir rüzgarla tüylerim ürpermişti nedense. Neredeyse bir fırtına yaklaşıyordu sanki, savrulan saçlarımı toparlamaya çalışarak binaya attım hemen kendimi.

Bir süre boyunca basamakları tırmanmamın ardından arka arkaya zili çalmaya başladım. Ama ne bir açan vardı, ne de ötesinde bir ses. Son çare büyüyle kilidi kırarak içeriye girdim, fakat etrafta hala ses yoktu. Neler oluyordu burada ya? Koridorda ilerlemeye devam ettikçe bu defa da evin dehşet derecedeki dağınıklığı karşılıyordu insanı. Dahası malikaneye bakan pencerenin önünde tuhaf notlarla dolu beyaz bir tahta vardı. Duvar taraflarında ise bir sürü açık bilgisayar ve televizyondaki değişik sistemlere karşı notlar da doğa olaylarıyla ilişkili gibiydi, daha da tuhafı hepsi tek bir tarihe bağlanıyordu. On iki haziran, fakat bu yıl içinde. İyi de on iki haziran da ne vardı ki? Tahtanın çevresini kaplayan cesetlerle dolu resimler bana Jesse'nin sözlerini hatırlattı nedense.

"Hangi birinden bahsedeceğim ki sana!? İnsanların tuhaf davranışları mı? Saldırgan insanların ortalardan kayboluşu mu? Türler arasındaki taraf sorunları mı?"

"Herkes birbirini hedef almaya başladı, Hope. Sürüler dağılıyor, vampirler kayboluyor, uyumsuz cadıların cesetleriyle kaynıyor bu şehir."

"Babam aylardır eve uğramıyor bile, Keelin annem en so-! Şey... Şu hollow dedikleri yaratıkla meydana geldiğini söyledi bu olanların. Gerçi De Barra isyanıyla ölmüş ama bilemiyorum, Hope."

"Bence kötü bir şeyler yaklaşıyor, kimse bu olanları ciddiye almıyor ama umarım almalarını sağlayabilirsin sen."

Adeta kafamın içinde tekrarlanıp duran kelimelerle ilerlemeye devam ederek malum kişiyi ararken mutfaktan gelen gürültülü seslerin beraberinde koşar adımlarla orada almıştım soluğu. Maxwell mutfaktaki kırılabilecek eşyaları etrafa fırlatırken ne kadar seslensem de beni duymazdan gelirken kollarına yapışarak "Maxwell? Max? Sana diyorum, kendine gel! Neler oluyor!?" sözleriyle dikkatini çekmeye çalıştığımda ise başarısız olduğumda aniden beni ittirip içeriye doğru koşarken delirmiş gibiydi sanki. Daha gömleğindeki kan izlerini söylemiyordum bile. Fakat kafasından süzülen akıntıdan dolayı kendi kanı olmalıydı, yani umarım öyledir.

"Orada... Geliyor, hissedebiliyorum, burada o artık!"

"Tanrı beni kahretsin! Başaramadım, engel olamadım, bunu bile beceremedim!"

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 07 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Doğaüstü Serisi {Miraslar}Karanlığın MiraslarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin